He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
If one has the right to live, then one should also have the right to die. If not, then living is not a right, but an obligation.
- Bir insanın yaşama hakkı varsa, aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa; o zaman yaşamak bir hak değil, zorunluluktur.
She told a white lie out of necessity.
- Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.
His wife has started to work out of necessity.
- Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.
Being at least bilingual is a must in today's world.
- En azından çift dilli olmak bugünün dünyasında bir zorunluluk.
This movie is a must!
- Bu film bir zorunluluktur!
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
Is it obligatory to rent a car?
- Bir araba kiralamak zorunlu mu?
The mandatory minimum sentence is 10 years.
- Zorunlu asgari hüküm on yıldır.
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
Compulsory military service exists in Turkey.
- Türkiye'de zorunlu askerlik vardır.
Attendance is compulsory for all members.
- Katılmak bütün üyeler için zorunludur.
It is imperative for you to act at once.
- Derhal hareket etmen zorunludur.
It is imperative for you to finish by Sunday.
- Pazar gününe kadar bitirmen zorunlu.
From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.
No, you're not obliged.
- Hayır, zorunlu değilsin.
It's necessary for all members to follow these rules.
- Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
It is necessary that Nancy attend the meeting.
- Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.
Being at least bilingual is a must in today's world.
- En azından çift dilli olmak bugünün dünyasında bir zorunluluk.
This movie is a must!
- Bu film bir zorunluluktur!
It was bound to happen that way.
- O şekilde olması zorunluydu.
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.
Don't feel obligated to talk if you don't want to.
- Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.
We still have an obligation.
- Hâlâ bir zorunluluğumuz var.
We have a legal obligation to pay our taxes.
- Vergilerimizi ödemek için yasal zorunluluğumuz var.
Tom is a compulsive liar.
- Tom zorunlu bir yalancıdır.
He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
The plane made a forced landing.
- Uçak zorunlu iniş yaptı.
Nobody is indispensable.
- Hiç kimse zorunlu değil.
His help is indispensable to us.
- Onun yardımı bizim için zorunludur.
It's essential that you understand the situation.
- Durumu anlamanız zorunlu.
It is essential that some kind of compromise be reached between Pyongyang and Washington.
- Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.
That law isn't enforced.
- O yasa zorunlu değil.
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.
It was bound to happen sooner or later.
- Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.