If one has the right to live, then one should also have the right to die. If not, then living is not a right, but an obligation.
- Bir insanın yaşama hakkı varsa, aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa; o zaman yaşamak bir hak değil, zorunluluktur.
You are under no obligation whatsoever to share this information.
- Bu bilgiyi paylaşmak için herhangi bir zorunluluk altında değilsin.
She told a white lie out of necessity.
- Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.
His wife has started to work out of necessity.
- Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.
This movie is a must!
- Bu film bir zorunluluktur!
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
Is it obligatory to rent a car?
- Bir araba kiralamak zorunlu mu?
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
A cooking course should be mandatory in schools.
- Yemek kursu okullarda zorunlu olmalı.
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
Attendance is compulsory for all members.
- Katılmak bütün üyeler için zorunludur.
Some countries make voting compulsory.
- Bazı ülkeler oy vermeyi zorunlu kılar.
It's imperative to go out.
- Dışarı çıkmak zorunlu.
It is imperative for you to finish by Sunday.
- Pazar gününe kadar bitirmen zorunlu.
From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.
No, you're not obliged.
- Hayır, zorunlu değilsin.
It's necessary for all members to follow these rules.
- Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
It is necessary that Nancy attend the meeting.
- Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.
Fluency in English is a must.
- İngilizcede akıcılık bir zorunluluktur.
This movie is a must!
- Bu film bir zorunluluktur!
It was bound to happen that way.
- O şekilde olması zorunluydu.
It was bound to happen sooner or later.
- Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.
Don't feel obligated to talk if you don't want to.
- Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
We still have an obligation.
- Hâlâ bir zorunluluğumuz var.
Tom is a compulsive liar.
- Tom zorunlu bir yalancıdır.
He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
The plane made a forced landing.
- Uçak zorunlu iniş yaptı.
His help is indispensable to us.
- Onun yardımı bizim için zorunludur.
Nobody is indispensable.
- Hiç kimse zorunlu değil.
It's essential that we do that.
- Bunu yapmamız zorunlu.
It is essential that some kind of compromise be reached between Pyongyang and Washington.
- Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.
That law isn't enforced.
- O yasa zorunlu değil.
Tom is bound to forget.
- Tom unutmaya zorunlu.
It was bound to happen sooner or later.
- Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.