Mary and I dated a long time ago.
- Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
Some read books just to pass time.
- Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
- Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
I'll talk to him at the earliest possible moment.
- Mümkün olan en kısa zamanda onunla konuşacağım.
Tom showed up at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
- Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duş alırken şarkı söyler.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duşta şarkı söyler.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
I read a newspaper every day so that I may keep up with the time.
- Zamana ayak uydurabileyim diye her gün gazete okurum.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağmur sezonu ne zaman başlar?
Tax season is a very busy time of year for accountants.
- Vergi sezonu muhasebeciler için yılın en meşgul zamanıdır.
I wish you would shut the door when you go out.
- Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
Tom occasionally visited Mary at her parents' house.
- Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.
This part of the tune needs some real skill. It took me ages to learn how to play it on the piano.
- Bestenin bu bölümünün biraz gerçek beceriye ihtiyacı var.Bunun piyanoda nasıl çalınacağını öğrenmek uzun zamanımı aldı.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
If geometry is the science of space, what is the science of time?
- Geometri uzay bilimi ise, zaman bilimi nedir?
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
There are times when I find you really interesting.
- Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
He will learn the facts in the course of time.
- O zaman içerisinde gerçekleri öğrenecek.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
Ten years is a long time.
- On yıl uzun bir zamandır.
We had a lot of snow about this time last year.
- Geçen yıl yaklaşık bu zaman çok fazla kar vardı.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.