If you hurry, you will soon overtake her.
- Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.
If you hurry, you will overtake him.
- Acele edersen ona yetişirsin.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
I had to run to catch up with Tom.
- Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.
Have you finished yet?.
Wiktionary is yet another reason to be cheerful.
K-2 is yet higher than this.
I thought I knew you, yet how wrong I was.
The workers went to the factory early and are striking yet.
Romanın son sayfasını henüz okumadım.
- I haven't read the final page of the novel yet.
O zaman, Meksika henüz İspanya'dan bağımsız değildi.
- At that time, Mexico was not yet independent of Spain.
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
- Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Bildiğim kadarıyla, o hâlâ bekâr.
- As far as I know, she has not yet married.
Güneş parlıyordu, yine de hava soğuktu.
- The sun was shining, yet it was cold.
Kompozisyonun yine de en iyisi.
- Your composition is the best yet.
Hatta biz onu henüz tartışmadık.
- We haven't even discussed that yet.
Sonunda soğuk algınlığın bitti mi?
- Are you over your cold yet?
Sonunda gerçeği öğrenecek.
- He is yet to know the truth.
Sömürge şimdiye kadar bağımsızlık ilan etmedi.
- The colony has not declared independence as yet.
Şimdiye kadar hiçbir kazağı bitirmedim.
- As yet, I have not completed the sweater.
Şimdiye dek arkadaş edindin mi?
- Have you made any friends yet?
Tom şimdiye dek Boston'a gitmedi.
- Tom hasn't yet been to Boston.
Oysa, onun sıkıntıları bitmedi.
- Yet, his troubles are not over.
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
- Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Ülke bölünür ancak dağlar ve ırmaklar vardır.
- The country is divided, yet there are mountains and rivers.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Şimdiye kadar hiçbir kazağı bitirmedim.
- As yet, I have not completed the sweater.
Elvis'in şu anda yaşadığına inanıyorum.
- I believe Elvis yet lives.
Şu anda, yine de görüş birliğine varılmalı.
- At present, consensus has yet to be reached.
Henüz hoşnut değilim.
- I'm not satisfied yet.
Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
- I don't know Tom well enough to dislike him yet.
Tom onu henüz bilmiyor fakat işten çıkartılacak.
- Tom doesn't know it yet, but he's going to get laid off.
Arkadaşım henüz bir iPad almamam gerektiğini fakat Apple'ın rakiplerinin ne konuşacaklarını görünceye kadar beklememi tavsiye etti.
- My friend recommended that I shouldn't buy an iPad yet, but to wait until I see what Apple's competitors come out with.
Tom henüz kalkmadı. O genellikle 7.30'a kadar yatakta kalır.
- Tom isn't up yet. He usually stays in bed until 7:30.
Gilbert gene geç kaldı.
- Gilbert is late yet again.
Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
- The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.
- We have not yet discussed which method is better.
Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
- Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
Şu ana kadar bugünkü gazeteyi okumayı bitirdin mi?
- Have you finished reading today's paper yet?
Bill, şu ana kadar Spot'u yürüyüşe çıkardın mı?
- Bill, did you take Spot for a walk yet?
Uzun süredir Fransızca öğreniyorum ama henüz akıcı değilim.
- I've been studying French for a long time, but I'm not yet fluent.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Tom bir öküz kadar güçlü ama buna rağmen bir korkak.
- Tom's as strong as an ox, yet nevertheless is a coward.