Sibirya yoluyla Avrupa'ya gitti.
 - He went Europe by way of Siberia.
Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.
 - She flew to Europe by way of Siberia.
Bana hangi yöne gideceğini sordu.
 - He asked me which way to go.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
 - Japan and China differ from each other in many ways.
En iyi öğrenme yöntemi hata yapmaktır.
 - The best way to learn is to make mistakes.
Biz senin yönteminin dışında kalacağız.
 - We'll stay out of your way.
Biz onu usulüne göre yapıyoruz.
 - We're doing it the right way.
Tom onu usulüne göre yaptırdı.
 - Tom got it done the right way.
Hanımefendiler ve beyefendiler, lütfen bu tarafa gelin.
 - Ladies and gentlemen, please come this way.
Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın?
 - Would you mind looking the other way while I change my clothes?
Onu benim düşünce tarzıma ikna edebildim.
 - I managed to bring him around to my way of thinking.
Çok mantıklı bir düşünme tarzın var.
 - You have a very logical way of thinking.
Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
 - Fortunately they had no storms on the way.
Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.
 - The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.
Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz.
 - I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.
Üniversiteye yavaş yavaş ilerleme katettim.
 - I worked my way through college.
Tom'un son zamanlardaki davranış tarzı hakkında ne düşünüyorsun?
 - What do you think of the way Tom has been behaving lately?
Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi.
 - He grumbled about the way they treated him.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
 - The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
 - A person's way of looking at something depends on his situation.
Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.
 - Your way of looking at something depends on your situation.
İstasyon az bir mesafede.
 - The station is a little way off.
O zamandan beri büyük mesafe kaydettik.
 - We've come a long way since then.
O çok uzakta yaşıyor.
 - He lives a long way away.
Tom buradan uzakta yaşamaktadır.
 - Tom lives a long way from here.
Yaşam tarzımı değiştirmeye nasıl cesaret edersin!
 - How dare you criticize my way of life!
Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
 - She soon adjusted to his way of life.
Tom Mary'nin davranış biçimini kesinlikle onaylamadı.
 - Tom certainly didn't approve of the way Mary was behaving.
Tom Mary'nin davranış şeklini onaylamıyor.
 - Tom doesn't approve of the way Mary's been behaving.
Bir bakıma, Susie anneme benziyor.
 - In a way, Susie seems like my mother.
Kız kardeşim ve ben her bakımdan farklıyız.
 - My sister and I are different in every way.
1. We first met way back in the 70's.
2. I think she is way too cool.
Yolumu nehir civarında kaybettim.
 - It was near the river that I lost my way.
Saat dokuz civarında ben tekrar yolumda olacağım.
 - Around nine o'clock I'll be on my way back again.
We're walking along the Way now.
Ten minutes into the run Tang slowed, Welch calling out her speed as she lost way.
on a time as they together way'd, / He made him open chalenge .
I'm way tired.
It's a long way to Tipperary, / it's a long way to go.
I'm a way better singer than she.
... it is purely hypothetical by way of example, and not a thing that I think we should do. ...
... way of solving most social problems. But it's not just nerd fights. Copyfighters get really ...