Argüman eksiklerle doludur.
 - The argument is full of holes.
Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.
 - The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes.
Bu bilgi savunma için önemsizdir.
 - This data is immaterial to the argument.
Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.
 - The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
Tartışma hızla kontrolden çıktı.
 - The argument quickly got out of control.
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
 - I took sides with them in the argument.
Savaş için bir kanıt sundu.
 - He presented an argument for the war.
Bu fikir benim iddiamın temelidir.
 - This idea is the basis of my argument.
Onun iddiası gerçeklere dayalı değildi.
 - Her argument was not based on facts.
Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.
 - The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes.
O tartışmayı yaptığımızdan beri Tom benimle konuşmadı.
 - Tom hasn't talked to me since we had that argument.