He has a lot of acquaintances.
- Onun bir sürü tanıdıkları var.
She is more an acquaintance than a friend.
- O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.
That song sounds familiar to me.
- O şarkı bana tanıdık geliyor.
Tom didn't see any familiar faces at the party.
- Tom partide hiç tanıdık yüzler görmedi.
It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
- Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
She is more an acquaintance than a friend.
- O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.
Can you identify the man using this picture?
- Bu fotoğrafı kullanan adamı tanımlayabilir misin?
Some people identify success with having much money.
- Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.
Remember me? No. Well, well. I'm surprised you don't recognise me! Are we supposed to?
- Beni hatırlıyor musun? Hayır. Hayret. Beni tanımamana şaşırdım! Tanımamız gerekiyor mu?
I can recognise my own kind.
- Ben kendi türümü tanıyabilirim.
Having seen him in the picture, I recognized him at once.
- Resimde gördükten sonra, onu derhal tanıdım.
Everyone recognized him as a brilliant pianist.
- Herkes onu görkemli bir piyanist olarak tanıdı.
The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument.
- Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.