serbest bırakmak

listen to the pronunciation of serbest bırakmak
Türkisch - Englisch
liberate
set free
{f} release

I'm afraid you're going to have to release Tom. - Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.

emancipate
let go
free

It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free. - Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.

deliver
extricate
deblock
decontrol
set at liberty
discharge
unbind
to set free, to let sb/sth loose, to free, to liberate, to emancipate, to release
(hapisten) set at large
relinquish
let go one's hold of
let loose
let off
affranchise
enfranchise
disentangle
manumit
loose
slip
trip
cut adrift
unbundle
uncloister
uncage
{f} unhitch
enlarge
give smb. his head
unmew
{f} unrein
{f} unshackle
{f} unchain
{f} unfreeze
give a horse the reins
{f} unloose
{f} unloosen
disenthrall
serbest bırakma
{i} release

I'm afraid you're going to have to release Tom. - Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.

Don't release that prisoner. - O tutukluyu serbest bırakmayın.

serbest bırak
{f} free

Lincoln set the slaves free. - Lincoln köleleri serbest bıraktı.

The prisoner was given his freedom. - Tutuklu serbest bırakıldı.

genel afla serbest bırakmak
amnesty
serbest bırak
liberate
serbest bırakma
discharge
serbest bırak
emancipate
serbest bırak
{f} released

Mary waited years for Tom to get out of prison and was very happy when he finally got released. - Mary yıllarca Tom'un hapisaneden çıkmasını bekledi ve sonunda o serbest bırakıldığında çok mutlu oldu.

The prisoner asked to be released early. - Tutuklu erkenden serbest bırakılmasını istedi.

serbest bırak
set free

Those prisoners were set free yesterday. - Şu tutuklular dün serbest bırakıldı.

I hear he was set free after doing five years in prison. - Onun hapiste beş yıl yattıktan sonra serbest bırakıldığını duyuyorum.

serbest bırak
deallocate
serbest bırak
{f} release

Don't release that dog. - O köpeği serbest bırakmayın.

Iran balks at release of American woman. - İran Amerikalı kadının serbest bırakılmasına karşı çıkıyor.

serbest bırak
let go

Tom refused to let go. - Tom serbest bırakmayı reddetti.

serbest bırak
{f} liberated
serbest bırak
{f} emancipated
serbest bırak
make free
serbest bırakma
affranchisement
serbest bırakma
laissez faire
serbest bırakma
enfranchisement
serbest bırakma
disengagement
kefaletle serbest bırakmak
to admit to bail
kefaletle serbest bırakmak
bail out
kefaletle serbest bırakmak
release on bail
kefaletle serbest bırakmak
allow bail
kefaletle serbest bırakmak
bail
kefaletle serbest bırakmak
parole
kefaletle serbest bırakmak
admit to bail
kefaletle serbest bırakmak
grant bail
serbest bırak
setfree
serbest bırakma
emancipation
serbest bırakma
liberation
serbest bırakma
extrication
serbest bırakma
{i} liberating
serbest bırakma
(Diş Hekimliği) toliberate
serbest bırakma
disengage
serbest bırakma
{i} freeing
Türkisch - Türkisch
tahliye etmek
Serbest bırakma
tahliye
Serbest bırakma
azat
serbest bırakmak
Favoriten