I'm afraid you're going to have to release Tom.
- Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.
It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
- Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
They refused to release the hostages.
- Rehineleri serbest bırakmayı reddettiler.
Don't release that prisoner.
- O tutukluyu serbest bırakmayın.
The prisoner was given his freedom.
- Tutuklu serbest bırakıldı.
They were freed to work for themselves.
- Kendileri için çalışmak üzere serbest bırakıldılar.
Mary waited years for Tom to get out of prison and was very happy when he finally got released.
- Mary yıllarca Tom'un hapisaneden çıkmasını bekledi ve sonunda o serbest bırakıldığında çok mutlu oldu.
The terrorists released the hostages.
- Teröristler rehineleri serbest bıraktı.
I hear he was set free after doing five years in prison.
- Onun hapiste beş yıl yattıktan sonra serbest bırakıldığını duyuyorum.
Sooner or later, the hostages will be set free.
- Er ya da geç, rehineler serbest bırakılacak.
The terrorists released the hostages.
- Teröristler rehineleri serbest bıraktı.
Iran balks at release of American woman.
- İran Amerikalı kadının serbest bırakılmasına karşı çıkıyor.
Tom refused to let go.
- Tom serbest bırakmayı reddetti.