He lived a simple life.
- Sade bir hayat yaşadı.
She wore a simple dress.
- O sade bir elbise giymişti.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
This trip is purely for pleasure.
- Bu yolculuk sadece zevk içindir.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
- Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
We just don't think it's cool.
- Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It was just absolutely unbelievable.
- O sadece kesinlikle inanılmazdı.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
Calvin Coolidge was quiet and plain-looking.
- Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.
If you want me to be quiet, just ask.
- Sessiz olmamı istiyorsan, sadece iste.
Tom only wears black clothes.
- Tom sadece siyah elbiseler giyer.
How would you like your coffee, black or with cream?
- Kahvenizi nasıl istersiniz, sade mi yoksa kremalı mı?
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.