Please restrict your orders to what is in our catalog.
- Kataloğumuzda bulunanlara göre lütfen siparişlerinizi sınırlayın.
Freedom of speech was tightly restricted.
- İfade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.
All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations.
- Bütün ülkelerin sınırları dahilinde her insan gurubuyla ilgili tarihi eserleri korumak ve bunları gelecek nesillere aktarmak için bir sorumluluğu vardır.
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
- İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
The firemen localized the fire.
- İtfaiyeciler yangını sınırladılar.
Tom likes to push the limits.
- Tom sınırları zorlamayı sever.
She knows her limitations.
- O, kendi sınırlarını bilir.
Our freedoms are being limited.
- Özgürlüklerimiz sınırlanıyor.
Those children have limited verbal skills.
- Şu çocuklar sözlü becerilerini sınırladı.
Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
- Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
Entrance is restricted to those above 18.
- Giriş 18 yaş üstü olanlara sınırlandırılmıştır.
Freedom of speech was tightly restricted.
- İfade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.
In the 1880's, this was a harsh frontier town.
- 1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.
Many families went west to make a new life on the frontier.
- Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
This river forms the boundary between the two prefectures.
- Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.
Brian intends to strictly limit the money he uses.
- Brian kullandığı parayı kesinlikle sınırlamak niyetinde.
Labelling speech as hate speech is a way to limit free speech by means of social pressure.
- Nefret söylemi olarak etiketleme konuşma sosyal baskı vasıtasıyla ifade özgürlüğünü sınırlamak için bir yoldur.
The army is in the north to protect the border.
- Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.
Tom crossed the border into France.
- Tom Fransa'ya giden sınırı geçti.
We have limited resources.
- Sınırlı kaynaklarımız var.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
It is important to know your own limitations.
- Kendi sınırlarını bilmen önemlidir.
I know my limitations.
- Sınırlarımı biliyorum.
This river forms the boundary between the two prefectures.
- Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
There is no limit to human desire.
- İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.
There is a limit to how much one can tolerate.
- Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.
The political party crossed the margin of five percent in the first polls.
- Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.
Layla suffered from borderline personality disorder.
- Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.
Tom has a deadline to meet.
- Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
Confine your remarks to the matter we are discussing.
- Yorumlarını tartıştığımız konuyla sınırla.
Soccer is not necessarily confined to men.
- Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.
The police established that Dan acted within the bounds of self-defense.
- Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.
I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds.
- Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.