ortakçı

listen to the pronunciation of ortakçı
Türkisch - Englisch
someone who assists a farmer in return for a share of the crop
biol. commensal
sharecropper
(Tarım) cropper
ortak
partner

We're competitors, not partners. - Biz rakibiz, ortak değil.

The two men were business partners. - İki adam iş ortaklarıydı.

ortak
common

They had been working together for common interests. - Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.

Though they're twins, they don't have many interests in common. - Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.

ortak
mutual

Forget it. He is our mutual friend, after all. - Unut gitsin. Sonuçta o bizim ortak arkadaşımız.

Tom and Mike became acquainted through their mutual friends. - Tom ve Mike ortak arkadaşları sayesinde arkadaş oldular.

ortak
joint

They agreed to form a joint partnership. - Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.

The project was a joint effort by students from three different classes. - Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.

ortakçı hayvan
commensal
ortak
{i} associate

The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals. - Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.

Dan lied to his associates. - Dan, ortaklarına yalan söyledi.

ortak
partner, associate; common, shared, joint, mutual, communal, collective, corporate
ortak
{i} mate
ortak
(Biyokimya) covalent

What is a covalent bond? - Ortak değerlikli bağ nedir?

ortak
(Kanun) stockholder

The stockholders are making money hand over fist. - Ortaklar kolay yoldan para kazanıyorlar.

ortak
co_partner
ortak
(Politika, Siyaset) combined
ortak
cooperative
ortak
communal

The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms. - Apartman ucuz fakat sadece ortak banyoları var.

ortak
(Ticaret) shareholding
ortak
(Ticaret) co-partner
ortak
public
ortak
concerted
ortak
in common

Tom and Mary have nothing in common. - Tom ve Mary'nin ortak bir şeyi yok.

Though they're twins, they don't have many interests in common. - Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.

ortak
spouse
ortak
(Ticaret) part owner
ortak
interested
ortak
{i} party
ortak
comprehensive
ortak
collective

The consequence of individual crimes should be collective punishment. - Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.

ortak
copartner
ortak
coheir
ortak
helpmate
ortak
co
ortak
unanimous
ortak
corporate
ortak
universal
ortak
identic
ortak
associated
ortak
collaborator
ortak
consociate
ortak
conjunct
ortak
cooperator
ortak
(karar) agreed
ortak
sympathetic
ortak
sidekick
ortak
fellow
ortak
partner; associate
ortak
common, held in common, shared
ortak
pard
ortak
(Hukuk) collective, common, joint, associated
ortak
partner , common (adj)
ortak
dormant partner
ortak
fellow wife (in a polygamous household)
ortak
shareholder
ortak
privy
ortak
commutual
ortak
cosignatory
Türkisch - Türkisch
Başkasının tarlasında çalışarak veya sürüsüne bakarak belli bir anlaşmaya göre ürününe ortak olan kimse, maraba
Başkasının tarlasında çalışarak veya sürüsüne bakarak belli bir anlaşmaya göre ürününe ortak olan kimse, maraba: "Tarlada ortakçısıyla her gün çalışabilen Şaban, Zeyno'nun hâlini acınacak buluyordu."- H. E. Adıvar
Konakçının sindirilmemiş besininden yararlanan konuk
Ortak
şerik
Ortak
(Osmanlı Dönemi) ŞERİK
Ortak
müşterek
ortak
Kuma: "Kendi üstüne bir ortağın getirilmesi Emeti'nin pek ziyade gücüne gitmişti."- E. E. Talu
ortak
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek: "Edebiyata şiirle başlamak, büyük küçük bütün yazarlarda görülen ortak bir yöndür."- N. Cumalı
ortak
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar: "Bırakın ortağıma bir telefon edeyim."- H. Taner
ortak
Yeniçeri ocağından emekli olanlara verilen ad
ortak
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar
ortak
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek
ortak
Kuma