kadarıyla

listen to the pronunciation of kadarıyla
Türkisch - Englisch
for all
as far as

Tom can do whatever he wants as far as I'm concerned. - Tom, bildiğim kadarıyla ne isterse yapabilir.

As far as I remember, he didn't say that. - Hatırladığım kadarıyla, o onu söylemedi.

so far as

So far as I know, there is no such word. - Bildiğim kadarıyla böyle bir sözcük yok.

So far as I know, she is still unmarried. - Bildiğim kadarıyla, o hâlâ bekâr.

in so far as
kadar
so
kadar
as
kadar
{e} until

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

I had never seen a panda until I went to China. - Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.

kadar
{e} till

She didn't know the information till she met him. - Onunla tanışıncaya kadar, o, bilgiyi bilmiyordu.

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

kadar
as well as

He speaks Spanish as well as French. - O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

kadar
as as
kadar
as near as
kadar
as big as

I am about as big as my father now. - Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.

Belgium is not as big as France. - Belçika Fransa kadar büyük değildir.

kadar
as much

Few things give us as much pleasure as music. - Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

kadar
so as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked! - İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.

kadar
something like

Tom would never ever do something like that. - Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

kadar
or so

I expect to stay in Boston a day or so. - Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

kadar
insomuch as
kadar
some

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

He was kind enough to lend me some money. - Bana biraz ödünç para verecek kadar nazikti.

kadar
amount

I really wonder how much the inheritance tax will amount to. - Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.

What is the total amount of money you spent? - Harcadığın para toplam ne kadar?

kadar
as much ... as
kadar
degre

I agree with you to a degree. - Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.

She can be trusted to some degree. - Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.

kadar
amounting
kadar
as... as
kadar
about

Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering. - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.

Your income is about twice as large as mine is. - Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.

kadar
degree

She can be trusted to some degree. - Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.

I agree with you to a degree. - Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.

kadar
proportion
kadar
as much as

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

kadar
up to the
kadar
untill
kadar
as many

When I was young, I tried to read as many books as I could. - Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.

Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can. - O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.

kadar
as ... as
kadar
to from
anladığım kadarıyla
as far as I understand
bildiğim kadarıyla
for aught I know
bildiğim kadarıyla
as far as I know
bilindiği kadarıyla
as far as is known
gördüğüm kadarıyla
as far as I can see
hatırladığım kadarıyla
to the best of my recollection
ilgilendiğim kadarıyla
all I care
kadar
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
kadar
up to

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water. - İnsan gıda olmadan 40 gün kadar yaşayabilir fakat susuz en fazla 7.

kadar
about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
kadar
more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
kadar
inasmuch as
kadar
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
kadar
as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
kadar
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
kadar
(süre) by
kadar
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
kadar
amount; much: O kadar ver. Give that amount
kadar
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
kadar
pending
kadar
so long as

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

kadar
as far as

Don't race the car. We want to make it go as far as possible. - Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

kadar
while

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

Why don't you wait here while I finish what I'm doing? - Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun?

kadar
to
kadar
upto
kadar
up
kadar
when

Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination. - Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.

No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career. - Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.

Englisch - Englisch

Definition von kadarıyla im Englisch Englisch wörterbuch

Kadar
{i} family name
Türkisch - Türkisch

Definition von kadarıyla im Türkisch Türkisch wörterbuch

kadar
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
kadar
Dek, değin
kadar
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
kadar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
kadar
Denli
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
kadar
Büyüklüğünde, genişliğinde
kadar
Miktarda, derecede
kadar
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
kadar
Süre belirtir
kadar
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
kadar
Ölçüsünde, derecesinde
kadar
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

kadar
Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
kadar
ila