They're late, as usual.
- Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
We expected the routine, but we got the extraordinary.
- Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.
Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
Will you come to our usual game of poker next Friday?
- Gelecek Cuma her zamanki poker oyunumuza gelecekmisin?
Fill her up with regular. I'll be paying in cash.
- Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
He is stronger than ever.
- O, her zamankinden daha güçlüdür.
You can call me at any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
Tom always blames Mary for everything.
- Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
Tom always blames me for everything.
- Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
The New York Times reviews her gallery all the time.
- The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
With a microwave oven like this, it's always New Year's Eve!
- Böyle bir mikrodalga fırınla, her zaman Yılbaşı gecesidir!
Tom was stealing money for the last two years, and Mary knew it all the time.
- Tom son iki yıldır para çalıyordu ve Mary bunu her zaman biliyordu.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
She did nothing but cry all the while.
- O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
He came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
He will forever live on in our memories.
- O her zaman anılarımızda yaşayacak.
An accident may happen at any time.
- Bir kaza her zaman olabilir.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
This works every time.
- Bu her zaman işe yarar.
Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.
It was you all along, wasn't it?
- O her zaman sendin, değil mi?
Tom rose early as always.
- Tom her zamanki gibi erkenden kalktı.
As always, Keiko showed us a pleasant smile.
- Keiko bize her zamanki gibi hoş bir gülümseme gösterdi.
They're late, as usual.
- Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
I will be glad to help you anytime.
- Size yardım etmekten her zaman mutlu olacağım.
You can always come back here anytime you want.
- İstediğin zaman buraya her zaman geri gelebilirsin.
Pay attention to your surroundings at all times.
- Her zaman çevrenize dikkat edin.
Keep clear at all times.
- Her zaman açık tutun.