He was completely absorbed in his work.
- Tamamen işine dalmıştı.
She was absorbed in reading comic books.
- Çizgi romanlar okumaya dalmıştı.
Takeo is engrossed in solving mathematical problems.
- Takeo matematik problemlerini çözmeye dalmış.
Tom was so engrossed in his book that he didn't hear the front door bell.
- Tom kitabına o kadar dalmıştı ki ön kapı zilini duymadı.
What did you say? I'm sorry, I was lost in thought.
- Ne dedin? Özür dilerim, düşünceye dalmışım.
The professor seemed to be lost in thought.
- Profesör düşüncelere dalmış görünüyordu.
History is a branch of the humanities.
- Tarih beşeri bilimlerin bir dalıdır.
The lamp was suspended from the branch of a tree.
- Lamba bir ağacın dalından askıya alındı .
I want to dive off the cliff.
- Kayalıktan dalış yapmak istiyorum.
Bill dived into the river to save the drowning child.
- Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
Tom heard a twig crack.
- Tom bir dalın çatladığını duydu.
He cut a twig from the tree with his knife.
- O bıçak ile ağaçtan ince bir dal kesti.
What did you say? I'm sorry, I was lost in thought.
- Ne dedin? Özür dilerim, düşünceye dalmışım.
Tom looked a little lost.
- Tom biraz düşünceye dalmış gibi görünüyordu.
Why don't we duck back inside?
- Niçin içeri dalmıyoruz?
Bill dived into the river to save the drowning child.
- Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
When was the last time you dived?
- En son ne zaman dalış yaptın?
Why don't we duck back inside?
- Niçin içeri dalmıyoruz?
Tom fell back to sleep.
- Tom tekrar uykuya daldı.
Tom didn't have the courage to try sky diving.
- Tom'un gökyüzü dalışını deneyecek cesareti yoktu.
I get a kick from diving.
- Ben dalmaktan heyecan duyuyorum.
Mary bought Tom a copy of How to Win Friends and Influence People, by Dale Carnegie.
- Mary Tom'a Dale Carnegie tarafından yazılmış Nasıl dost kazanılır ve insanları nasıl etkilersin'in bir kopyasını satın aldı.
It is about time we bought a new microwave oven.
- Yeni bir mikro dalga fırın almamızın zamanı geldi de geçti.
The baby was sound asleep in her mother's arms.
- Bebek annesinin kucağında uykuya dalmıştı.
I fell asleep with my laptop on.
- Laptopum açıkken uykuya daldım.