dıştan

listen to the pronunciation of dıştan
Türkisch - Englisch
externally
outside
nonessential; acquired
external
from the outside, externally
from the outside, externally; external
outboard
from without
phil. extrinsic; adventitious
outwardly
from outside
outward
without
on the surface
dış
exterior
dış
external

Speech is external thought, and thought internal speech. - Konuşma dış düşünce ve düşünce iç konuşmadır.

That politician is well versed in internal and external conditions. - O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.

dış
outer

Storms have abraded the outer layer of paint. - Fırtınalar boyanın dış tabakasını aşındırdı.

The outer part of the ear is made of cartilage. - Kulağın dış tarafı kıkırdaktan yapılmıştır.

dıştan dışa ölçü
outside measurementsoverall dimension
dıştan gelen
extrinsic
dıştan gelen
adventitious
dış
extrinsic
dış
outward

Sami's body had no outward sign of visible trauma. - Sami'nin cesedinde hiçbir görünür dış travma işareti yoktu.

A ghost is an outward and visible sign of an inward fear. - Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.

dış
foreign

The government was obliged to make changes in its foreign policy. - Hükümet, dış politikasında değişiklikler yapmak zorunda kaldı.

The Foreign Minister was a puppet. - Dışişleri Bakanı bir kuklaydı.

dış
{s} out

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

I can't go out because I have a lot of homework. - Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.

dış
off

He rushed out of the office. - O ofisten dışarı fırladı.

Don't forget to turn off the gas before going out. - Dışarı çıkmadan önce gazı kapatmayı unutmayın.

dış
(Askeri) outlying
dış
outdoor

Tom doesn't play outdoors much. - Tom dışarıda çok oynamaz.

It is getting dark outdoors. - Dışarıda hava kararıyor.

dış
(Biyokimya) peripheral
dış
(Otomotiv) threat

Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war. - Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.

dış
{s} salient
dış
appearance

Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance. - Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.

No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances. - Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.

dış
exogenous
dış
outside

Outside of him, no one else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

Innovators think outside the box. - Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar.

dış
exteriors
dış
outher
dış
outer appearance; outer covering
dış
superficial
dış
external, outer
dış
offshore
dış
outside, exterior; outer; external; foreign
dış
ecto

Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide. - Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.

dış
outside, exterior
dış
exo

Exoplanets are planets that are outside the solar system. - Ötegezegenler, güneş sistemi dışındaki gezegenlerdir.

The exosphere is the outermost layer of our atmosphere. - Egzosfer atmosferimizin en dış tabakasıdır.

dış
(Geometri) circumscribed
dış
without

She went out without saying good-bye. - Hoşça kal demeden dışarı çıktı.

It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat. - Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.

Türkisch - Türkisch
dıştan
Favoriten