She looks young, but she's actually older than you are.
- O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
And actually, this project needs everyone.
- Ve aslında bu projenin herkese ihtiyacı var.
That's essentially what happened here.
- Burada olan şey aslında odur.
It is essentially a question of time.
- Aslında bir zaman sorunu.
Money, as such, has no meaning.
- Paranın, aslında, hiçbir anlamı yok.
We do not become good drivers by concentrating on driving as such.
- Aslında sürmeye yoğunlaşarak iyi sürücüler olmayız.
There was a spring indeed, but it was dry.
- Aslında bir pınar vardı, ama kurumuştu.
Indeed, I keep the cupboard closed.
- Aslında, dolabı kapalı tutarım.
I don't like him much, in fact I hate him.
- Ondan çok hoşlanmıyorum, ben aslında ondan nefret ediyorum,
A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
- Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
Virtually the entire population is infected with one of eight herpes viruses.
- Aslında tüm nüfusun sekizde birine herpes virüsleri bulaşmıştır.
Football originally meant a game played with a ball on foot - unlike a game played on horseback, such as polo.
- Polo gibi at sırtında oynanılan bir oyunun aksine futbol aslında ayakla oynanılan bir top oyunu demekti.
I think we need a lot more than I originally thought.
- Sanıyorum aslında düşündüğümden çok daha fazlasına ihtiyacımız var.
A healthy curiosity is truly a fine thing.
- Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
Honestly, this is not a really well-paying job.
- Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.
I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger!
- Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!
In effect, flowers are the creators of honey.
- Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.
He seems like a respectable businessman, but he's really part of the Mafia.
- O saygın bir iş adamı gibi görünüyor ama aslında Mafyanın bir üyesidir.
Tom talked for a long time, but didn't really say much.
- Tom uzun süre konuştu fakat aslında çok şey söylemedi.
Competition is neither good nor evil in itself.
- Yarışma aslında ne iyi ne de kötü.
Competitiveness is neither good nor bad in itself.
- Rekabet aslında ne iyi ne de kötü.
He is not a liar at heart.
- O, aslında bir yalancı değil.
He is a good man at heart.
- O, aslında iyi bir adam.
In reality, all they are interested in is power.
- Aslında, onların bütün ilgilendiği güçtür.
I remember it as if it were yesterday, but in reality it was fifteen years ago.
- Ben onu sanki dünmüş gibi hatırlıyorum ama aslında on beş yıl önceydi.
Tom does basically the same thing as Mary does.
- Tom aslında Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapar.
He basically supported the free market system.
- O aslında serbest piyasa sistemini destekledi.
In effect, flowers are the creators of honey.
- Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.