Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
We've got to catch the lion alive.
- Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.
I will keep the fish alive.
- Ben balığı canlı tutacağım.
He is lively during recess.
- O, tatil sırasında canlı.
People need to be more lively when presenting their work.
- İnsanlar işlerini sunarken daha canlı olması gerekir.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
It's the living image of your grandfather.
- O, büyük babanın canlı görüntüsüdür.
It's a living being, so of course it shits.
- O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
- Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
A crisp wind blew up over the sand dunes from the sea.
- Denizden kum tepelerinin üzerinde canlı bir rüzgar patladı.
He made a vivid impression.
- O canlı bir izlenim bırakmıştı.
Nothing is more vivid than a picture.
- Hiçbir şey bir resimden daha canlı değildir.
Many lives were lost in the accident.
- Kazada çok sayıda canlı kayboldu.
Soon after the accident they found a live animal there.
- Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.
You are bright and glowy this morning.
- Bu sabah canlı ve parlaksın.
Things are looking brighter.
- İşler daha canlı görünüyor.
The memories are very fresh and vivid.
- Anılar çok taze ve canlıdır.
Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
- Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
She smiled at me with friendly brown eyes.
- O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.
All living things die some day.
- Tüm canlılar bir gün ölür.
All living things are connected in one chain of being.
- Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
Layla burned Fadil alive for his money.
- Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
France is a vibrant democracy.
- Fransa canlı bir demokrasidir.
All living things on Earth contain carbon.
- Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.
All living things are connected in one chain of being.
- Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
The sky in this photo is very saturated.
- Bu fotoğraftaki gökyüzü çok canlı.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
The most instinctive act of nearly every creature is to protect its young, and with humans, this response persists for a lifetime.
- Neredeyse her canlının en içgüdüsel davranışı küçüklerini korumaktır, ve insanlarda bu müdahale hayat boyu sürer.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
A two-meter-long live crocodile has been found in a garden greenhouse in Sweden's third largest city, Malmö.
- İsveç'in üçüncü büyük kenti olan Malmö'deki bir sera bahçesinde iki metre uzunluğundaki canlı bir timsah bulundu.