Don't eat me, gray wolf, I'll sing a song for you.
- Bozkurt, beni yeme, senin için bir şarkı söylerim.
It's just so frustrating.
- Bu gerçekten çok sinir bozucu.
It can be frustrating.
- Bu sinir bozucu olabilir.
It's really very annoying.
- Bu gerçekten çok sinir bozucu.
That sound is extremely annoying.
- O ses son derece sinir bozucu.
At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding.
- Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.
My sleep cycle has been disrupted.
- Benim uyku döngüm bozuldu?
The increase in incidents of terrorism is really unnerving.
- Terör olaylarındaki artış gerçekten de sinir bozucu.
Mary's unnerving to be around, because she's so finicky about everything.
- Her şeyde kılı kırk yaran biri olduğu için, Meryem'in etrafta olması sinir bozucu.
Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
- Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
Tom wondered why Mary seemed so depressed.
- Tom Mary'nin neden çok morali bozuk göründüğünü merak ediyordu.
The morals of our politicians have been corrupted.
- Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.
The party in power is corrupt, but the opposition is little better.
- İktidar partisi bozulmuş fakat muhalefet biraz daha iyi.
These foreign words are corrupting our beautiful language.
- Bu yabancı kelimeler güzel dilimizi bozuyor.
Sami's vision was severely impaired.
- Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.
When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.
She has spoiled her work by being careless.
- Dikkatsizliği ile işini bozdu.
I'm not spoiling their view.
- Ben onların manzarasını bozmuyorum.
You're spoiling the mood.
- Sen ruh halini bozuyorsun.
Tom was attacked by a grizzly bear.
- Tom bir boz ayı tarafından saldırıya uğradı.
Dan made a grizzly discovery.
- Dan bir boz ayı keşfetti.
Sami's vision was severely impaired.
- Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.
He has some cognitive impairment.
- Onun biraz bilişsel bozukluğu var.
When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.
She has spoiled her work by being careless.
- Dikkatsizliği ile işini bozdu.
For some reason the message text was corrupted, so I restored it before reading.
- Her nasılsa mesaj bozulmuş, bu yüzden okumadan önce düzelttik.
The morals of our politicians have been corrupted.
- Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.
Don't worry. Your joke did not really discomfit me.
- Endişelenme. Şakan beni gerçekten bozmadı.
The lyrics seem innocent enough, but if you listen to them closely, you'll realize how subversive they really are.
- Şarkı sözleri yeterince masum görünüyor fakat onları yakından dinlersen onların gerçekten ne kadar huzur bozucu olduğunu fark edersin.
I found it disturbing.
- Ben onu huzur bozucu buldum.
I think he's a bit depressing.
- Sanırım o biraz moral bozucu.
Tom is irritating because he always has to have his own way.
- Tom her zaman kendi metoduna sahip olduğu için sinir bozucudur.
Tom's an irritating person to work with because he'll never admit it when he's made a mistake.
- Bir hata yaptığında onu asla kabul etmeyeceği için Tom birlikte çalışmak için sinir bozucu bir kişi.
It was a nerve-wracking experience.
- Bu sinir bozucu deneyimdi.
Isn't it infuriating?
- Bu sinir bozucu değil mi?