There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
I want to know where you are now.
- Şu an nerede olduğunu bilmek istiyorum.
You may not want to know.
- Bilmek istemeyebilirsin.
It's sad to know that we may die any moment.
- Bizim her an ölebilir olduğumuzu bilmek üzücü.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
I want to know who you were with this afternoon.
- Bu öğleden sonra kimle birlikte olduğunu bilmek istiyorum.
Tom wants to know if you're planning on going to Boston with us next weekend.
- Tom gelecek hafta bizimle Boston'a gitmeyi planlayıp planlamadığını bilmek istiyor.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
What do you want to know about my job?
- İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
What do you want to know about us?
- Hakkımızda ne bilmek istiyorsun?
Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
I'd like to know how to send money to France.
- Fransa'ya nasıl para gönderileceğini bilmek istiyorum.
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
I simply have to know.
- Ben sadece bilmek zorundayım.
Tom didn't have enough experience to know what to do.
- Tom ne yapacağını bilmek için yeterli tecrübeye sahip değildi.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Tom wanted to know if I could speak French.
- Tom Fransızca konuşabilip konuşamayacağımı bilmek istedi.
Tom speaks French and also speaks English.
- Tom Fransızca bilmektedir ve ayrıca İngilizce bilmektedir.
Tom won't tell you what you want to know.
- Tom bilmek istediğini sana söylemez.
Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
- Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.