Esperanto öğrenmeye başladınız.
 - You began to learn Esperanto.
Önümüzdeki ay keman çalmaya başlayalı beş yıl olacak.
 - Next month it'll be five years since he began playing the violin.
Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.
 - We were about to start, when it began to rain.
Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.
 - You shouldn't have come here to begin with.
O, bize başlamak için sinyal verdi.
 - He gave us the signal to begin.
Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
 - I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
 - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Bütün başlangıçlar zordur.
 - All beginnings are difficult.
O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
 - At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
 - The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
 - Let's go back before it begins to rain.
I'm beginning to understand.
 - I am beginning to understand.
In the beginning God created the heaven and the earth.
 - In the beginning God created the heavens and the earth.
... mean, I began-- ...
... The president's policies throughout the Middle East began with an apology tour and ...