acımasızlık

listen to the pronunciation of acımasızlık
Türkçe - İngilizce
ruthlessness
cruelty

Cruelty, it's the first attribute of God. - Acımasızlık, Tanrı'nın ilk özelliğidir.

atrocity
truculence
mercilessness
implacability
mercilessness, pitilessness, cruelty, atrocity, inhumanity, savagery, barbarity, bestiality
pitilessness
harshness
ruffianism
barbarity
inhumanity
rigour
savagery
bestiality
cold blood
{i} inexorability
brutality
acımasız
pitiless
acımasız
relentless
acımasız
{s} cruel

He was very hurt by her cruel words. - Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.

It's a perfect example of cruel fate. - Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.

acımasız
{s} merciless

They tease me mercilessly. - Benimle acımasızca alay ediyorlar.

Death is a mysterious, merciless lady. - Ölüm gizemli, acımasız bir bayandır.

acımasız
brutal

Tom received a brutal beating from his father. - Tom babasından acımasız bir dayak yedi.

Tom was brutally murdered. - Tom acımasızca öldürüldü.

acımasız
outrageous
acımasız
ruthless

He's greedy and ruthless. - O, açgözlü ve acımasız.

The gang is lead by a ruthless criminal called Tom. - Çete, Tom adında acımasız bir suçlu tarafından yönetiliyor.

acımasız
fiendish
acımasız
atrocious
acımasız
mercilessly

They tease me mercilessly. - Benimle acımasızca alay ediyorlar.

He crushed the insect mercilessly. - O böceği acımasızca ezdi.

acımasız
{s} harsh

I think Tom is harsh. - Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.

Teenagers must adapt to today's harsh realities. - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.

acımasız
fierce

Tom is a fierce competitor. - Tom acımasız bir rakip.

acımasız
hard

Fate taught me a hard lesson. - Kader bana acımasız bir ders verdi.

I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today. - O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.

acımasız
savage

The young man who has not wept is a savage, and the old man who will not laugh is a fool. - Ağlamamış genç bir adam acımasızdır ve gülmeyecek yaşlı bir adam bir aptaldır.

acımasız
mean

I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today. - O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.

acımasız
confiscatory
acımasız
barbarous
acımasız
stony
acımasız
inhuman
acımasız
satanic
acımasız
unpitying
acımasız
repressive
acımasız
uncharitable
acımasız
remorseless
acımasız
inhumane
acımasız
heartless
acımasız
ferocious
acımasız
rough
acımasız
hard-hearted
acımasız
barbaric
acımasız
cold-blooded
acımasız
bestial
acımasız
unfeeling
acımasız
unsparing
acımasız
diabolical
acımasız
grim

The outlook for planning the defense is grim. - Savunmayı planlamak için görünüm acımasızdır.

acımasız
punitive
acımasız
hard hearted
acımasız
inexorable
acımasız
merciless, pitiless, ruthless, savage, unmerciful, heartless, brutal, unrelenting, atrocious, remorseless, relentless, cruel, bestial, barbarous, cold-blooded
acımasız
tyrannic

Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison. - Acımasız hükümetler sık ​​sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.

acımasız
flinty
acımasız
implacable
acımasız
coldhearted
acımasız
inclement
acımasız
dead
acımasız
cutthroat
acımasız
despot
acımasız
slashing
acımasız
without remorse
acımasız
{s} stern
acımasız
draconian
acımasız
{s} unmerciful
acımasız
{s} tyrannical

Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison. - Acımasız hükümetler sık ​​sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.

acımasız
{s} unpitied
acımasız
{s} unrelenting

Tom is unrelenting, isn't he? - Tom acımasız, değil mi?

acımasız
{s} tyrannous
acımasız
{s} truculent
acımasız
hardhearted
Türkçe - Türkçe
Acımaz olma durumu, merhametsizlik, zulüm
Acımasız
DiNSiZ
acımasız
Acımaz, katı yürekli, merhametsiz
acımasız
Acıma duygusu olmayan, katı yürekli, merhametsiz: "Bomboş, acımasız bakan gözler, sert ince dudaklı ağız..."- N. Cumalı
acımasızlık