I know what a lucky boy I am.
- Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
Allan was lucky and passed the tax accountant examination.
- Allan şanslıydı ve vergi muhasebesi sınavını geçti.
Tom volunteered a good deal of his time to helping those less fortunate than himself.
- Tom kendinden daha az şanslı olanlara yardım etmek için zamanının çoğunu harcamaya gönüllüydü.
You were fortunate to be here.
- Burada olduğumuz için şanslıydık.
Well, Tom, today is your lucky day.
- Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
- Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work.
- Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.
He had the fortune to marry a nice girl.
- Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.
Any chance you know where I put my keys?
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?
This is your only chance.
- Bu senin yegâne şansın.
Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
Most people judge men only by their success or their good fortune.
- Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.
She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- Şanslıydı ki istediği okula girdi.
I've never seen a shot like that.
- Hiç böyle bir şans görmemiştim.
Give me another shot.
- Bana bir şans daha ver.
This could be my big break.
- Bu benim büyük şansım olabilir.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
You're lucky Tom didn't hit you.
- Tom sana çarpmadığı için şanslısın.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
Goodbye and good luck.
- Güle güle ve iyi şanslar.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
Tom got a chance to start over.
- Tom'un başlamak için bir şansı var.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education.
- Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.
Sami went to Canada, looking for opportunity.
- Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.