I know what a lucky boy I am.
- Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
I feel fortunate to have known you.
- Seni tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.
The driver was so fortunate as to escape death.
- Sürücü ölümden kurtulacak kadar şanslıydı.
Well, Tom, today is your lucky day.
- Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
- Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
I know what a lucky boy I am.
- Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
He had the fortune to marry a nice girl.
- Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.
You'll make a fortune by taking a chance.
- Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
I want to believe there's still a chance for us to be happy together.
- Halen birlikte mutlu olma şansımızın olduğuna inanmak istiyorum.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- Şanslıydı ki istediği okula girdi.
By good fortune, they escaped.
- Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
Please give me one more shot.
- Lütfen bana bir şans daha verin.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
Tom can't catch a break.
- Tom bir şans yakalayamaz.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
I should've hit Tom while I had the chance.
- Şansım varken Tom'u vurmalıydım.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
We have the opportunity to make some changes.
- Bazı değişiklikler yapma şansımız var.
One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education.
- Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.