çalışarak

listen to the pronunciation of çalışarak
Türkçe - İngilizce
functioning
plodding
studying

Tom spends a lot of time studying. - Tom çalışarak çok zaman harcar.

I spent a lot of my time studying French. - Zamanımın çoğunu Fransızca çalışarak geçirdim.

working

Tom says he can't understand how Mary manages to make so much money working only one day a week. - Tom, haftada sadece bir gün çalışarak Mary'nin o kadar çok parayı nasıl yapabildiğini anlayamadığını söylüyor.

Working together, they cleaned the entire house in no time. - Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.

laborious
çalışarak geliştirilmiş
practised
çalışarak kurtulmak
work off
çalışarak ödemek
work out
çalışarak öğrenilmeyen
unlearnt
çalışarak öğrenme
on the job training
çalış
{f} working

She had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} studied

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

çalış
{f} functioning

The machine has stopped functioning. - Makine çalışmayı durdurdu.

His eyes stopped functioning due to old age. - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.

çalış
(Sanat) touch

I'll try to get in touch with Tom. - Tom'la temas kurmaya çalışacağım.

I'm trying to get in touch with her sister. - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.

çalış
(Muzik) execution
çalış
{f} labor

I wish to work in the laboratory some day. - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.

The laborers are murmuring against their working conditions. - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

I worked hard to succeed. - Başarmak için sıkı çalıştım.

Child as he was, he worked hard to help his mother. - O,çocukken,annesine yardım etmek için sıkı çalıştı.

çalış
{f} studying

I'm studying the American drama. - Amerikan dramasını çalışıyorum.

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

çalış
{f} attempt

They're attempting to contact her. - Onunla iletişim kurmaya çalışıyorlar.

He attempted to swim across the river. - Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.

çalış
{f} study

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

I like studying history. - Tarih çalışmayı severim.

çalış
{f} work

He had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, she had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} run

How many times a day does that bus run? - O otobüs günde kaç kez çalışır?

How many times does the bus run each day? - Otobüs her gün kaç kez çalışır?

çalış
{f} labour
efendisine borcunu çalışarak ödeyen kimse
(meks.) peon
çalış
labored

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

They labored day after day. - Onlar üst üste her gün çalıştılar.

Türkçe - Türkçe

çalışarak teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
çalış
Çalma işi veya biçimi