Seni kızdırmak istemiyorum.
- I don't wish to anger you.
Yüzü öfkeden kıpkırmızıydı.
- Her face was bright red with anger.
Onun sesi öfkeden titriyordu.
- Her voice was quivering with anger.
Kızgınlık, gerekçesinin görülmesini engelledi.
- Anger deprived him of his reason.
Yüzündeki kızgınlık belirgindi.
- The anger in her face was unmistakeable.
O, yorumlarıyla bizi sinirlendiriyor.
- She angers us with her remarks.
Sinirden kıpkırmızı olmuştu.
- He was red with anger.
Onu kızdırmamaya çalış.
- Try not to anger him.
Onun eylemleri büyük ölçüde Meksikalı liderleri kızdırdı.
- His actions greatly angered Mexican leaders.
Kızmak için nedenin yok.
- You have no cause for anger.
Onun sözleri onu kızdırdı.
- Her words angered him.
O, arkadaşlarının cinayetiyle kızdırıldı.
- He was angered by the murder of their comrades.
Onun sözleri onu kızdırdı.
- Her words angered him.
Onun eylemleri büyük ölçüde Meksikalı liderleri kızdırdı.
- His actions greatly angered Mexican leaders.
O, öfkeyle kapıyı çarptı.
- He banged the door in anger.
Vücudu öfkeyle sarsıldı.
- His body was shaking in anger.
You anger too easily.
You need to control your anger.
Don't anger me.
The rebellious boy's father showed great anger management when he had to deal with his increasingly bad behavior.
... all the sadness and frustration and anger and hurt, and then the crowd starts screaming, ...