yürüme

listen to the pronunciation of yürüme
Türkçe - İngilizce
walking

She likes walking alone. - O yalnız yürümeyi sever.

He is used to walking long distances. - O uzun mesafe yürümeye alışkın.

walk

She likes walking alone. - O yalnız yürümeyi sever.

She likes to walk alone. - O tek başına yürümeyi sever.

toddle

In his forties and fifties, a man is still a toddler. - Bir adam kırklı ve ellili yaşlarında hala yürümeye başlayan bir çocuktur.

The toddler wobbled when he first stood up. - Yürümeye başlayan çocuk ilk ayağa kalktığında yalpaladı.

yürümek
walk

Walking is good exercise. - Yürümek iyi egzersizdir.

I am frightened of walking in the darkness. - Karanlıkta yürümekten korkuyorum.

yürüme biçimi
gait
yürüme mesafesi
walking distance
yürüme arabası
walker
yürüme arabası
go cart
yürüme yarışı
track walking
yürü
{f} walk

I'm too tired to walk. - Yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.

We've walked all around the lake. - Biz gölün etrafında yürüdük.

yürü
{f} walking

I watched John and Mary walking hand in hand. - John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.

Walking is good exercise. - Yürümek iyi egzersizdir.

yürümek
step
yürümek
walk out
yürümek
get around
yürümek
step up
yürümek
{f} hike

I like to hike in the mountains. - Ben dağlarda yürümekten hoşlanırım.

yürümek
stir one's stumps
yürümek
march
yürümek
have a walk
yürümek
trod
yürümek
tramp
yürümek
advance
yürümek
(deyim) foot it
yürümek
work
yürü
{f} tread

In order to swim, you have to learn to tread water first. - Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.

yürü
trod
yürü
trodden
yürü
walk out

Do not walk outside this area. - Bu alanın dışında yürümeyin.

yürümek
{f} ankle

A sprained ankle disabled him from walking for a month. - Burkulmuş bir ayak bileği onu bir ay yürümekten alıkoydu.

yürümek
move
yürümek
ramble on
yürümek
get about
yürümek
proceed
yürü
amble
ayaklarını sürterek yürüme
shamble
badi badi yürüme
shamble
badi badi yürüme
waddle
beraber yürüme
concrescence
dizleri bükmeden yürüme
goose step
geriye yürüme
(Hukuk) retroaction
hafif adımlarla yürüme
tripping
hafif ve hızlı yürüme
trip
hımbıl hımbıl yürüme
slouch
hızlı yürüme
quickstep
ip üzerinde yürüme (sirk)
tightrope walking
ipte yürüme (sirk)
tightrope walking
kurumla yürüme
strut
kurumla yürüme
strutting
kırıtarak yürüme
trot
parmak uçlarına basarak yürüme
tiptoe
paytak paytak yürüme
shamble
sallana sallana yürüme
amble
sessizce yürüme
pussy foots
suda yürüme
wade
tam teçhizatla yürüme cezası
pack drill
ters yönde yürüme
countermarch
tıpış tıpış yürüme
toddle
uzun adımlarla yürüme
stride
yorgun argın yürüme
trudge
yürü
saunter
yürümek
(Konuşma Dili) (for something) to vanish; (for something) to be stolen, be swiped
yürümek
(for something) to move forward, go forward, go on, advance
yürümek
pace
yürümek
to go so far as to (do something)
yürümek
(for someone) to resign his job, quit
yürümek
to march
yürümek
slang to die, pass away
yürümek
(for soldiers) to march on, advance on (a place)
yürümek
toddle
yürümek
(for interest on money) to accumulate
yürümek
to walk

Tom didn't want to walk the tightrope without a net. - Tom ağ olmadan ipte yürümek istemiyordu.

He was too old to walk. - O, yürümek için çok yaşlıydı.

yürümek
(for something) to continue or go on (in a certain manner)
yürümek
to walk across, cross. Yürü! Get going!/Get moving! (Allah) yürü ya kulum demiş. (Konuşma Dili) For some reason or other God has seen fit to make him successful and wealthy
yürümek
to walk; to march; to advance, to make progress
yürümek
(for a machine) to function, work, run
yürümek
(for something) to go well, go as it should
yürümek
(for a vehicle) to run on, be powered by
yürümek
tread
yürümek
to make haste, hurry, go quickly
yürümek
(for a tree's sap) to rise: Dallara su yürümeye başladı. The sap's begun to rise
yürümek
truck
zarif bir şekilde yürüme
sashaying
zorlukla yürüme
wade
çamurda yürüme
wade
şap şap diye yürüme
squelch
Türkçe - Türkçe
Yürümek işi
Yürümek işi: "Kılıcını kaldırdı, ağır ağır hocaya doğru yürümeye başladı."- R. N. Güntekin
(Osmanlı Dönemi) REHK
(Osmanlı Dönemi) MEŞY
yürümek
Adım atarak ilerlemek, gitmek: "Kafası yerde, kamburunu çıkarmış, yürüyordu."- H. Taner
Yürümek
(Osmanlı Dönemi) ZEHV
Yürümek
(Osmanlı Dönemi) ITBAK
Yürümek
(Osmanlı Dönemi) NEVŞ
Yürümek
(Osmanlı Dönemi) DEBİB
yürümek
Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek
yürümek
Geçmek, ilerlemek, değişmek: "Doktor o hayatın dışında kalmış
yürümek
Adım atarak ilerlemek, gitmek
yürümek
Ölmek
yürümek
Yol almak
yürümek
Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek. Çocuk ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek
yürümek
Bir işte ileri gitmek
yürümek
Bir işte ileri gitmek: "Kendilerini Türkiye'nin ebedî hâkimimutlakları zanneden ne mağrur kafalar, eblehçe görüş ve kararlarıyla milletin mahvına yürüdüler."- R. H. Karay
yürümek
Geçmek, ilerlemek, değişmek
yürümek
Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek
yürümek
Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak. Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek
yürümek
Yayan gezmek, yayan gitmek
yürümek
Bu ne demek? Bu, o demek ki hayat yürümüş gitmiş, birlikte yürüyememiş."- M. Ş. Esendal. Ölmek
yürümek
Yayan gezmek, yayan gitmek: "Gölgesinde yürüdüğü duvarın arkasından bir horoz sesi fark etti."- Ö. Seyfettin
yürümek
Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek: "Bu evliliğin yürümeyeceği daha başından anlaşılmıştı ama, belki yürütürüz demiştim."- Z. Selimoğlu
yürümek
Faiz hesap edilmek, işlemek
yürümek
Hesap edilmek; işlemek
yürümek
Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak
yürümek
Ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek
yürümek
Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek
yürüme