No bird soars too high if he soars with his own wings.
 - Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
If jumps too high the rat - it's captured by the cat.
 - Fare çok yükseğe sıçrasa da, kedi tarafından yakalanır.
The firm is known for its high-quality products.
 - Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
Mount Everest is the world's highest peak.
 - Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
He began to cry loudly.
 - O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.
Someone is knocking loudly at the door.
 - Birisi yüksek sesle kapıyı çalıyor.
Two persons were killed when an elevated bike path collapsed in Rio.
 - Rio'da bir yüksek bisiklet yolu çöktüğünde iki kişi öldü.
An elevated seaside bike path collapsed in Rio.
 - Rio'da bir yüksek sahil bisiklet yolu çöktü.
This mountain isn't a lofty one.
 - Bu dağ yüksek değildir.
We have lofty expectations.
 - Yüksek beklentilerimiz var.
There are a lot of tall buildings in New York.
 - New York'ta çok sayıda yüksek binalar vardır.
She wears high heels to make herself look taller.
 - O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
Sami has paid a stiff price for his service.
 - Sami hizmeti için yüksek bir fiyat ödedi.
Judges on the Supreme Court interpret the laws.
 - Yüksek mahkeme yargıçları kanunları yorumlarlar.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
 - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
No other mountain in Japan is higher than Mt. Fuji.
 - Japonya'daki hiçbir dağ Fuji dağından daha yüksek değildir.
Milk boils at a higher temperature than water.
 - Süt sudan daha yüksek bir ısıda kaynar.
I don't feel well at such a high altitude.
 - Böyle yüksek bir irtifada iyi hissetmiyorum.
Grandmaster is the highest achievable title in chess.
 - Büyükusta satrançta en yüksek ulaşılabilir ünvandır.
My grandson cries very loud.
 - Benim torunum çok yüksek sesle bağırır.
This high-rise building has five lifts.
 - Bu yüksek katlı binanın beş asansörü var.
The words above the door of the theater were one meter high.
 - Tiyatronun kapısının üzerindeki sözler bir metre yükseklikteydi.
The mountain is 2000 meters above sea level.
 - Dağ, deniz seviyesinden 2000 metre yüksekliktedir.
That is not high on my list of priorities.
 - O benim öncelikler listemde yüksek değil.
My parents' house is located high on a hill from which one can see the mountains in the east and the ocean in the north.
 - Ailemin evi birinin oradan doğuda dağları ve kuzeyde okyanusu görebileceği yüksek bir tepede yer almaktadır.
That tall building across the street is where Tom works.
 - Caddenin karşısındaki o yüksek bina Tom'un çalıştığı yerdir.
Driving across desert landscapes can be dangerous when the summer temperatures are high.
 - Yaz sıcaklıkları yüksek olduğunda çöl manzaraları karşısında sürüş tehlikeli olabilir.
The tree was so tall that it towered over the garden wall.
 - Ağaç o kadar yüksekti ki bahçe duvarının üzerinde yükseldi.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
 - Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.