Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.
- The patrol cars cover the whole of the area.
Eylül ayı itibarıyla tam bir yıldır onu tanıyoruz.
- By September I will have known her for a whole year.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
- It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
Her cumartesi bütün evi temizleriz.
- Every Saturday we clean the whole house.
Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.
- I spent the whole afternoon chatting with friends.
O, bir şişe sütü tamamen içti.
- He drank a whole bottle of milk.
Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
- Tom remained wide awake the whole night.
Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür.
- The whole is greater than the sum of the parts.
O, özel jetiyle tüm kıtayı katetti.
- He covered the whole continent in his private jet.
Ben bütün haftayı yalnız geçirdim ve ben konuşmayı özledim.
- I spent the whole week alone, and I longed for conversation.
Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.
- She prepares wholesome meals for her family.
Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.
- It took me a whole year to recover my health.
İlk olarak bir C kursu aldığım zaman sınıfta açıklanan tek bir şeyi anlayamadım. Allah'a şükür ki bütün topluluğun nasıl çalıştığını bana açıklamak için bir programcı olan bir arkadaşım var.
- When I first took a C course, I couldn't understand a single thing explained in class. Thank God I got a friend of mine who's a programmer to explain to me how the whole caboodle works.
Bütün toplum bu planın arkasında.
- The whole community is behind this plan.
Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
- As a whole his works are neither good nor bad.
Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.
- Swimming is good exercise for the whole body.
Bütün köy yanıp kül oldu
- The whole village was consumed by the fire.
Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
- All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
- All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.
- I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.
Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.
- I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.
I ate a fish whole!.
Whole of an ancient evil, I sleep sound.
I ate a whole fish.
Tom has lived in Boston his entire life.
- Tom has lived in Boston his whole life.
Tom and Mary have been doing that their entire life.
- Tom and Mary have been doing that their whole life.