Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Ben ikinci el kitapçılarda ve ikinci el giyim dükkanlarında alışveriş yapmayı severim.
- I like shopping in used-book stores and in used-clothing shops.
Mağazada yeni bir uzun balık oltası var.
- There’s a new long fishing rod in the shop.
Yakınlarda bir çiçek mağazası var.
- There is a flower shop near by.
Tom romanı onlara önerdi.
- Tom recommended the novel to them.
O, uzun süredir onlara yazmadı.
- He hasn't written to them in a long time.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Alışveriş etmek için şehir merkezine gidiyoruz.
- We're going downtown to go shopping.
Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
- The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
Ben ikinci el kitapçılarda ve ikinci el giyim dükkanlarında alışveriş yapmayı severim.
- I like shopping in used-book stores and in used-clothing shops.
Ne alışveriş yapacak ne de anneme hoşça kal diyecek vaktim vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
- My mother does her usual shopping on her way home from work.
Bütün ev işlerini yapmak zorunda kaldım, ama keşke sinemaya ya da alışveriş yapmaya gitseydim.
- I had to do all the housework, but I wish I had gone to the movies or shopping.
Okuldan sonra bazen mağazada anne babama yardım ederim.
- I sometimes help my parents in the shop after school.
Bir banka ve okul arasında dükkanı bulacaksın.
- You'll find the shop between a bank and a school.
Ben bunu bir hayır kurumu mağazasından aldım.
- I bought it at a thrift shop.
O, bana göre üç yıl kıdemli.
- She is senior to me by three years.
Sen bana göre her şeysin.
- You are everything to me.
Sana hikayeyi kim anlattı?
- Who told the story to you?
Bu kitap sana epey faydalı olabilir.
- This book may well be useful to you.
Tom bize yazacağını söyledi.
- Tom said he would write to us.
Avukat yeni yasayı bize açıkladı.
- The lawyer explained the new law to us.
Tamirhaneye gidiyorum.
- I'm going to the repair shop.
Bunu tamirhaneye götür.
- Take it to the repair shop.
Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun
- You live next to somebody I work with.
Bunu başka birine söyle.
- Tell it to somebody else.
Çek birine para ödeme yöntemidir.
- A check is a method of paying money to somebody.
Tom tanımadığı birinin yanında oturdu.
- Tom sat down next to someone he didn't know.
Bu iş için başvuruda bulunmak size kalmış.
- It is up to you to apply for the job.
Ne yapılacağı size kalmış.
- What to do is up to you.
Tamir atölyesine gidiyorum.
- I'm going to the repair shop.
Sen telefon ettiğinde ben sadece alışverişe çıkmak üzereydim.
- I was just about to go out shopping when you telephoned.
Tom alışveriş yapmak için şehir merkezine gitti.
- Tom went downtown to do shopping.
Acele etme. Alışveriş yapmak için bütün öğleden sonramız var.
- Take your time. We have all afternoon to shop.
Amerika Birleşik Devletlerinde, hapşırdıklarında birine çok yaşa deriz.
- In the U.S., we say bless you to someone when they sneeze.
Eğer uçağın kaza yapacağını birine söylersen, bu söylem hiç bir şey ifade etmeyecek.
- If you say this to someone whose plane is going to crash, this phrase is not going to mean anything.
Tom hâlâ hayatta olsaydı bugün nasıl görünürdü?Aşağıdaki fotograf kullanımı, bunun bir cevabını bulmaya çalışıyor.
- How would Tom look today if he were still alive? The following photomanipulation attempts to find an answer to this.
Bunun için görünenden daha fazlası varsa, umarım bana söylersin.
- If there's more to this than meets the eye, I hope you'll tell me.
Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.
- You may as well say it to him in advance.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Buna alışkın değilim.
- I'm not used to this.
Buna asla alışmayacağım.
- I'll never get used to this.
I went shopping ; he’s shopping for clothes.
... And just the other day someone told me about a bike shop and ...
... I'm in a mood to eat something, to drink, to shop. ...