savunmak

listen to the pronunciation of savunmak
Türkçe - İngilizce
defend

It is more difficult to defend oneself than to defend someone else. Those who doubt it may look at lawyers. - Kendini savunmak başka birini savunmaktan daha zordur. Şüphe edenler avukatlarına bakabilirler.

Paris did her best to defend her liberties. - Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.

advocate
argue
maintain
argue that
hold
stand somebody up for
support
(Politika, Siyaset) advocate to
take up cudgels for
buffering
peaceful
argue for something
(hak) assert
stick up for
argue for smth
to defend; to advocate, to champion, to maintain, to stand sb up for sb/sth
to defend

Paris did her best to defend her liberties. - Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.

You have to defend yourself. - Kendini savunmak zorundasın.

protect
justify
line up with
declare oneself
fight
vindicate

Sami wanted to vindicate himself. - Sami kendini savunmak istiyordu.

plead

The man pleaded self-defence. - Adam kendini savunmak için yalvardı.

stand up for
stand up
champion
fence
argue for
assert
savunma
{i} defense

He did not want such a defense. - O, böyle bir savunma istemedi.

Defense lawyers appealed for mercy. - Savunma avukatları merhamet için yalvardılar.

savunma
plea

A plea bargain is out of the question. - Bir savunma pazarlık söz konusu değildir.

The defense attorney was pleased by the verdict. - Savunma avukatı karardan memnundu.

savunma
{i} defence

Denial is one of the strongest human defence mechanisms. - İnkar, en güçlü insan savunma mekanizmalarından biridir.

The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal. - Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.

savunma
defending

The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments. - Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.

She's not here for the purpose of defending herself against these accusations. - O bu suçlamalara karşı kendini savunmak amacıyla burada değil.

savunma
justification
savun
{f} advocate

He advocates a revision of the rules. - Kuralların bir revizyonunu savunuyor.

She advocated equal rights for women. - Kadınlar için eşit hakları savundu.

savunma
apology
rakip oyuncuyu savunmak
(Spor) covering a man
savunma
self-defense

Tom told the police that he shot Mary in self-defense. - Tom polise Mary'yi kendini savunma amacıyla vurduğunu söyledi.

Tom claims that he shot Mary in self-defense. - Tom, Mary'yi kendini savunmak için vurduğunu iddia ediyor.

savunma
(Politika, Siyaset) protection
savunma
self-defence

The man pleaded self-defence. - Adam kendini savunmak için yalvardı.

Mary took a self-defence class. - Mary kendini savunma dersi aldı.

savunma
defenses

Our army broke through the enemy defenses. - Ordumuz düşman savunmasını yardı geçti.

The Germans had strong defenses. - Almanların güçlü savunmaları vardı.

savunma
advocating
savunma
maintenance
savun
{f} defending

I was defending myself. - Kendimi savunuyordum.

Tom was defending himself. - Tom kendini savunuyordu.

savun
defend

They defended their country against the invaders. - Onlar istilacılara karşı ülkelerini savundular.

I disapprove of what you say, but I will defend to the death your right to say it. - Ben söylediğini doğru bulmuyorum fakat onu söyleme hakkını ölünceye kadar savunacağım.

savun
argue for
savun
stick up for

I will never forgive you because you did not stick up for me at the meeting. - Beni toplantıda savunmadığın için seni asla affetmeyeceğim.

savunma
pleading
savunma
advocacy
savunma
fullback
savunma
apologia
savunma
the defence
savunma
in defence
savunma
defence of
savunma
{i} argument

The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments. - Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.

This data is immaterial to the argument. - Bu bilgi savunma için önemsizdir.

savunma
in defense

They fought in defense of their country. - Ülkelerinin savunmasında savaştılar.

barikat kurarak savunmak
barricade
fikir savunmak
defend opinion
kendini iyi savunmak
keep one's end up
kendini savunmak
speak for oneself
mahkemede savunmak
hold a brief for smb
savunma
vindication
savunma
speech
savunma
defence [Brit.]
savunma
self defense

She allegedly killed him in self defense. - İddialara göre o onu kendini savunmak için öldürdü.

savunma
rampart
savunma
hearing
savunma
defensive

Why is Tom being so defensive? - Tom neden bu kadar savunmacı oluyor?

Tom was very defensive. - Tom çok savunmacıydı.

savunma
self defence [Brit.]
savunma
pleadings
savunma
(Hukuk) protection, shielding
savunma
defence, defense; plea
savunma
defense, defending
savunma
self defence
tekrar savunmak
reassert
Türkçe - Türkçe
Kendi kalesini korumak için oyun süresince bir takım çaba göstermek
Hareket veya düşünceyi doğru, haklı göstermeye çalışmak
Herhangi bir saldırıya karşı koymak, saldırıya karşı korumak, müdafaa etmek
Bir kişiyi desteklemek, ona arka çıkmak
Futbolda kendi kalesini korumak için oyun süresince bir takım çaba göstermek
Söz veya yazı ile hareket veya düşünceyi doğru, haklı göstermeye çalışmak
Yapılan bir suçlamaya veya ithama karşı kendi haklı gösterecek sebepler ileri sürmek
Savunma
defans
Savunma
müdafaaname
Savunma
savunu
savunma
Bir kişi veya düşünceyi doğru, haklı göstermeyi amaçlayan yazı veya konuşma, savunu, müdafaaname
savunma
Saldırıya karşı koyma, müdafaa
savunma
Kendi kalesini korumak için oyun süresince bir takımın gösterdiği çaba, defans
savunma
Futbolda kendi kalesini korumak için oyun süresince bir takımın gösterdiği çaba, defans
savunma
Saldırıya karşı koyma, müdafaa: "Mustafa Kemal'in orada seçtiği savunma hattı, Millî Misak'taki Türkiye sınırı idi."- F. R. Atay
savunma
(Osmanlı Dönemi) müdâfaa
savunmak