His speech went on for such a long time that some people began to fall asleep.
- Konuşması o kadar uzun zaman sürdü ki bazı insanlar uyumaya başladı.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
You had better not smoke so much.
- O kadar çok sigara içmesen iyi olur.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
- Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Oh please, not so fast.
- Oh lütfen! o kadar hızlı değil.
I think that that book is not so interesting.
- Sanırım o kitap o kadar ilginç değil.