konuşmalar

listen to the pronunciation of konuşmalar
Türkçe - İngilizce

konuşmalar teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

konuşma
talking

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

I don't like talking in front of people. - Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.

konuşma
conversation

If you are to go to America, you had better learn English conversation. - Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.

Their conversation went on. - Onların konuşmaları devam etti.

konuşma
{i} speech

The speech lasted thirty minutes. - Konuşma yarım saat sürdü.

His speech contained many fine phrases. - Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.

konuşma
talk

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

konuşma
speaking

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

I'll stop speaking to you in French. - Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.

konuşma
{i} chat

We continued chatting. - Konuşmaya devam ettik.

We need to chat soon. - Kısa süre içinde konuşmalıyız.

konuşma
word

I'd like to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

I would like to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

konuşma
talk, lecture, public speech
konuşma
{i} discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
{s} spoken

She has not spoken to me yet. - O, benimle henüz konuşmadı.

You get rusty if you haven't spoken English for a long time. - Eğer uzun süre İngilizce konuşmadıysan, körelirsin.

konuşma
colloquium
konuşma
colloquy
konuşma
address

The opening address was a success. - Açılış konuşması bir başarıydı.

The address was transmitted by radio. - Konuşma radyo tarafından yayınlandı.

konuş
speak

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

I don't speak Japanese. - Japonca konuşamıyorum.

konuş
{f} spoke

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

The policeman spoke to a man on the street. - Polis bir adamla sokakta konuştu.

konuş
{f} commune
konuşma
commune
konuş
(Tıp) conus
konuşma
call

Tom said he had an important call to make. - Tom yapacak önemli bir telefon konuşması olduğunu söyledi.

I'll put your call through in a minute. - Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.

konuşma
concourse
konuş
talk to

Please come to talk to me. - Lütfen benimle konuşmaya gel.

She tends to talk too much. - Çok konuşmaya eğilimlidir.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt. - Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.

You can speak out freely here. - Sen burada özgürce konuşabilirsin.

konuş
{f} spoken

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
spoke to
konuş
speak to

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue. - Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.

konuş
{f} talked

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konuş
{f} talking

What're you talking about? - Ne hakkında konuşuyorsun?

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuşma
interlocution
konuşma
{i} causerie
konuşma
spiel
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
colloquialisms
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

konuşma
delivery
konuşma
allocution
konuşma
speaking; talk; lecture; speech; conversation
konuşma
conversation; discussion
konuşma
utterance
konuşma
harangue
konuşma
oration
Türkçe - Türkçe

konuşmalar teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Konuşma
laf
Konuşma
(Hukuk) MÜKALEME
Konuşma
mübahase
Konuşma
tezekkür
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşma
Görüşme, danışma, müzakere
konuşma
Konuşmak işi
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma, konferans
konuşma
Konuşmak işi: "Gecenin sessizliğini bozan bu gürültülü konuşmaların uğultusu yukarı katlara genişleyerek, sağırlaşarak çıkmaya başladı."- M. Ş. Esendal
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan söyleşi, konferans: "Bu konuşmaya nihayet verirken okumak terbiyesinden bahsetmek lazımdır."- Y. K. Beyatlı