Sometimes it's hard to resist the impulse to burst out laughing.
 - Bazen kahkahayla gülme dürtüsüne karşı koymak zordur.
It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck.
 - Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.
It was heroic of them to oppose the enemy.
 - Düşmana karşı koymak onların kahramanlığıydı.
We won't hesitate to fight back.
 - Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.
You've got to fight back.
 - Karşı koymak zorundasın.
Someone has to confront him.
 - Biri ona karşı koymak zorunda.
Someone has to confront Tom.
 - Biri Tom'a karşı koymak zorunda.
We need strong leaders who are not afraid of standing up to political correctness.
 - Bizim politik doğruluğa karşı koymaktan korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
Resistance is futile.
 - Karşı koymanın faydası yok.
Will there be resistance?
 - Karşı koyma olacak mı?