Laura Ingalls grew up on the prairie.
 - Laura Ingalls kırda büyüdü.
I feel like dancing in the fields.
 - Canım kırlarda dans etmek istiyor.
Cattle were grazing in the field.
 - Sığırlar kırsalda otlanıyorlar.
The countryside has many trees.
 - Kırsalda birçok ağaç vardır.
The countryside is beautiful in the spring.
 - Kırsal İlkbaharda güzeldir.
He broke his leg skiing.
 - Kayak yaparken bacağını kırdı.
By whom was this window broken?
 - Bu pencere kim tarafından kırıldı?
Tom fell and broke his arm.
 - Tom düştü ve kolunu kırdı.
I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
 - Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
The field is full of wild flowers.
 - Tarla kır çiçekleriyle dolu.
I like studying wild flowers.
 - Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.
Every summer I go to the countryside.
 - Her yaz kırsala giderim.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
 - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
 - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
 - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
 - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
 - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
By whom was this window broken?
 - Bu pencere kim tarafından kırıldı?
He got a broken jaw and lost some teeth.
 - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
Art breaks the monotony of our life.
 - Sanat hayatın monotonluğu kırar.
She breaks a dish every time she washes dishes.
 - O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
The boy admitted breaking the window.
 - Çocuk pencereyi kırdığını kabul etti.
I had no difficulty breaking the lock.
 - Kilidi kırmakta zorlanmadım.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
 - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't.
 - Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.
Tom was wearing a gray suit and a red tie.
 - Tom gri bir takım elbise giyiyordu ve kırmızı bir kravat takıyordu.
The bamboo bent but did not break.
 - Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
 - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.