Bilgili bir kişiyi dinlemek harika.
- It's marvellous to listen to a learned person.
Tom bilgili bir adam.
- Tom is a learned man.
Tom Mary'yi aradı ve onun gelmeyi planlamadığını anladı.
- Tom called Mary and found out she wasn't planning on coming.
Tom daha sonra parkta karşılaştığı kadının Mary olduğunu anladı.
- Tom found out later that the woman he met in the park was Mary.
Onları ziyaret etmeden önce, kültürleri hakkında mümkün olduğu kadar çok bilgi sahibi olduk.
- We learned as much as possible about their culture before visiting them.
Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.
- No one is so learned that he can know all things.
Beşikte öğrenilen mezara kadar taşınır.
- What is learned in the cradle is carried to the tomb.
Zorbalık öğrenilmiş bir davranıştır.
- Bullying is a learned behavior.
Sonunda,gerçeği öğrendik.
- Finally we have learned the truth.
On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
- I learned to play guitar when I was ten years old.
Çabuk öğrenilirse, çabuk unutulur.
- Soon learnt, soon forgotten.
Öğretmenden hiçbir şey öğrenmedim.
- I learnt nothing from the teacher.
Though his stay in Europe was transient, Spenser felt he had learned much more about interactions with other people from traveling than he did at college.
- Obwohl sein Aufenthalt in Europa kurzlebig war, fühlte Spenser, dass er vom Reisen mehr über Beziehungen mit anderen Menschen gelernt hatte, als er es im College getan hatte.
I learned a lot from you.
- Ich habe viel von dir gelernt.