Tom kaç para harcamak zorunda olduğumuzu tam olarak bilmeli.
- Tom should know exactly how much money we have to spend.
Tom eskisi kadar çok para harcamak istemiyordu.
- Tom didn't want to spend as much money as he did.
Tom muhtemelen o kadar para harcamak istemez.
- Tom probably doesn't want to spend that much money.
Para harcamak beni mutlu etmez ama bir şeyler almak eder.
- Spending money doesn't make me happy, but buying things does.
Eğer zayıflamak istiyorsan bir günü yemeksiz geçir.
- If you want to lose weight, spend a day without meals.
Tom bir yemek için bu kadar harcamak istemiyordu.
- Tom didn't want to spend that much for a meal.
Hayatımı seninle geçirmek istiyorum.
- I want to spend my life with you.
Yılın hangi zamanında genellikle sahilde zaman geçirmek istersin?
- What time of year do you usually like to spend time on the beach?
Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
- We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Biz durgunluk döneminde harcamayı azalttık.
- We reduced our spending during the recession.
Gençken bilgisayarın önünde zaman harcamak yerine seyahat etmelisin.
- You should travel while you're young instead of spending time in front of the computer.
Tom hapiste zaman harcamak istemiyordu.
- Tom didn't want to spend time in jail.
Biz şimdi Tom ile zaman harcamak zorundayız.
- We have to spend time with Tom now.
Siz her zaman çocuklarınızın hayatta başarılı olmaları için yardım edecek şeyleri yaparak zaman harcamalısınız.
- You should always spend time doing things that help your children get ahead in life.
Biz şimdi Tom ile zaman harcamak zorundayız.
- We have to spend time with Tom now.
Tom zamanının çoğunu yalnız harcamayı tercih ediyor gibi görünüyor.
- Tom seems to prefer spending most of his time alone.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Biz onun ne olduğunu öğrenmeden önce Hayatın yarısı harcanmaktadır.
- Life is half spent before we know what it is.
Bütçenin % 1'inden azı dış yardım harcanmaktadır.
- Less than 1% of the budget is spent on foreign aid.
Önemli miktarda zaman ve emek harcanmış durumda.
- A considerable amount of time and effort have been spent already.
O yerinde harcanmış paraydı.
- That was money well spent.
Anıtı görmek için harcanan zaman kısadır.
- The time spent to see the monument is short.
Arkadaşının ona ödünç verdiği tüm parayı harcadı.
- He spent all the money that his friend had lent him.
McKinley, üç buçuk milyon dolar harcadı.
- McKinley spent three-and-a-half-million dollars.
O bu kitabı onun üzerinde sadece iki hafta harcayarak çok kısa zamanda yazdı.
- He wrote this book in a very short time, spending just two weeks working on it.
O, işi yapmaktan daha çok işi düşünerek zaman harcar.
- She spends more time thinking about work than doing it.
O, kitaplara çok para harcar.
- She spends a lot of money on books.
Zayıflamaya çalışarak jimnastik salonunda saatler harcadı.
- She has spent hours at the gym trying to lose weight.
I’m sorry boss, but the advertising spend exceeded the budget again this month.
Mam, can I have my spends early this week?.
... Governor Romney then also wants to spend $2 trillion on additional military programs even ...
... to spend on automated cars or Gmail in the early stages, ...