etkisiz

listen to the pronunciation of etkisiz
Turkish - English
ineffective

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.

Luckily, the treatment was only ineffective instead of harmful. - Neyse ki tedavi zararlı yerine sadece etkisizdi.

inefficient
pointless
(Denizbilim) inactivated
non-effective
nonimpact
without effect
duck
sting
(Askeri) dormant
wimpy
disabled
nerveless
inoperative
spent
impotent
noneffective
ineffective, inefficacious, ineffectual, noninfluential
inefficacious
ineffective, ineffectual, inefficient
ineffectual
inactive
{s} inconclusive
passive
inefficiently
stingless
unaffected
neutral
wooden
etkisiz duruma getirmek
neutralize
etkisiz hale getirmek
defuse

Tom often uses humor to defuse tense situations. - Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.

etki
effect

His speech was an effective apology for the Government's policies. - Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.

He could not take effective measures. - O etkin önlemler alamadı.

etki
influence

He has a great influence on his country. - Ülkesinin üstünde büyük etkisi var.

I think that our living together has influenced your habits. - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.

etki
impression

Tom made quite an impression on Mary. - Tom Mary'yi epeyce etkiledi.

Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity. - Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.

etki
impact

It is not my purpose to investigate the impact of Emmet's theory on biology. - Amacım Emmet'in teorisinin biyolojiye olan etkisini araştırmak değildir.

They have no impact on the environment. - Onların çevre üzerinde herhangi bir etkisi yok.

etkisiz hale getirmek
cancel
etkisiz duruma getirmek
negate
etkisiz hale getirmek
ward off
etkisiz (çare/ilaç vb)
ineffectual
etkisiz (çare/ilaç vb)
ineffective
etkisiz eleman
neutral
etkisiz hale getirmek
inactivate
etkisiz hale getirmek
neutralize
etkisiz hale getirmek
make ineffective
etkisiz kılmak
neutralize
etkisiz kılmak
neutralise
etkisiz kılmak
disable
etkisiz kılınmış
disabled
etkisiz saha
(Askeri) inertial space
etkisiz kılmak
to neutralize
etkisiz bir halde
ineffectively
etkisiz bir halde
ineffectually
etkisiz bir halde
inefficaciously
etkisiz bir şekilde
impotently
etkisiz bir şekilde
unaffectedly
etkisiz bir şekilde
lamely
etkisiz bırakmak
nullify
etkisiz duruma getirme
neutralization
etkisiz gaz
inert gas
etkisiz hale getirme
nullification
etkisiz hale getirme (bomba)
defusing
etkisiz hale getirmek
counteract
etkisiz hale getirmek
to neutralize
etkisiz hale getirmek
deactivate
etkisiz hale getirmek
negative
etkisiz mayın
(Askeri) inert mine
etki
{i} action

The invasion of other countries is a shameful action. - Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.

The government's actions were condemned worldwide. - Hükümetin etkinlikleri dünya çapında kınandı.

etki
affect

Most living creatures in the sea are affected by pollution. - Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.

The problem affects the prestige of our school. - Sorun bizim okulun prestiji etkiler.

etki
force

Persuasion is often more effectual than force. - İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.

etki
{i} bearing
etki
{i} purchase
etki
{i} effectiveness

Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness. - Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.

etki
act on
etkisiz kıl
disable
etki
incidence
etki
(Kimya) act upon
etki
(Gıda) stimulant
etki
impulse
etki
(İnşaat) bias
etki
(İnşaat) exposure
etki
(Ticaret) personal power
etki
act

What's your favorite summer activity? - Favori yaz etkinliğin nedir?

What's your favorite activity? - Senin gözde etkinliğin nedir?

etki
repercussion

No one correctly predicted the repercussions of these policies. - Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.

I don't think you understand the repercussions your actions have caused. - Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.

etki
penetration
etki
{i} virtue
etki
sound

Tom sounds impressed. - Tom etkilenmiş görünüyor.

etki
pull

The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare. - Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.

etki
punch
etki
power
etki
stress

Stress balls are very effective. - Stres topları çok etkilidir.

Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health. - Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.

etki
mark

The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered. - New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.

etki
ring
etkisiz kıl
{f} disabled
etki
{i} reflection
etki
domain of
etki
activity

What's your favorite activity? - Senin gözde etkinliğin nedir?

Exporting is a commercial activity which transcends borders. - İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.

bombayı etkisiz hale getirme
bomb disposal
etki
efficacy
etki
effect, action; impact; impression; influence, clout
etki
jolt
etki
forcefulness
etki
drag
etki
drift
etki
interest

Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students. - Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.

We want to make learning effective, interesting, and fascinating. - Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.

etki
point
etki
clout
etki
imprint
etki
leaven
etki
reflexion
etki
impress

I was deeply impressed by the scenery. - Manzaradan derinden etkilendim.

I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend. - Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.

etki
efficiency
etki
(Hukuk) effect, force, impact
etki
effect, influence
etki
potency
etki
hold

Nancy has a hold on her husband. - Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.

etki
{i} sway
etki
leavening
etki
{i} weight

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

etki
{i} stamp
etkisiz hale getirmek
{f} kill
patlayıcıları etkisiz hale getirme
(Askeri) explosive ordnance disposal
Turkish - Turkish
Etkisi olmayan, tesirsiz
TESiRSiZ
kuvvetsiz
etki
Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir
etki
Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim: "Sustu, istediği etkiyi tam olarak yapmak için olmalıydı bu."- T. Buğra
Etki
(Hukuk) TESİR
Etki
dahiye
Etki
yardım
etki
Büyü, tılsım
etki
Bir etken veya bir sebebin sonucu
etki
Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim
etki
Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir: "Bu etki, genç kuşak konservatuvar mezunlarında yerini daha doğal bir Türkçeye bırakıyor."- H. Taner
etki
(Osmanlı Dönemi) tesir
etkisiz
Favorites