silahlar

listen to the pronunciation of silahlar
Turkish - English
weaponry

Let there be an end to wars and weaponry. - Savaşlara ve silahlara bir son verelim.

armaments
{i} arms

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

We should not resort to arms to settle international disputes. - Uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için silahlara başvurmamalıyız.

{i} armament
silâh
weapon

China is working to modernize its weapons program. - Çin, silah programını modernleştirmek için çalışıyor.

Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars. - Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.

silâh
gun

He keeps this gun loaded. - O, bu silahı yüklü bulundurur.

Toss your gun over here. - Silahını buraya fırlat.

silâh
arm

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

ağır silahlar
artillery

The soldiers had artillery. - Askerlerin ağır silahları vardı.

silâh
arms

Americans have the right to bear arms. - Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

biyolojik ve kimyasal silahlar
(Askeri) nuclear
silah
(Askeri) armour
silah
armor
silah
weaponry

Let there be an end to wars and weaponry. - Savaşlara ve silahlara bir son verelim.

silah
weapon

He used his umbrella as a weapon. - O, şemsiyesini bir silah olarak kullandı.

China is working to modernize its weapons program. - Çin, silah programını modernleştirmek için çalışıyor.

silah
arming

People have started arming themselves. - Millet silahlanmaya başladı.

silah
arm

Arms export was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

silah
gunshots
silah
gun point
1980 Birleşmiş Milletler Konvansiyonel Silahlar Kongresi; süreki taşıyıcı dalgas
(Askeri) 1980 United Nations Convention on Conventional Weapons; continuous carrier wave
Alkol, Tütün ve Ateşli Silahlar Bürosu
(Askeri) Bureau of Alcohol, Tobacco, and Firearms
Biyolojik Silahlar Sözleşmesi (BSS)
(Askeri) Biological Weapons Convention
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (KSS); ortak muharebe komutanı
(Askeri) Chemical Weapons Convention; composite warfare commander
Nükleer Silahlar İstihbarat Destek Planı
(Askeri) Nuclear Weapons Intelligence Support Plan
ateşli silahlar
(Hukuk) firearms

A country cannot truly be considered free if it does not allow its citizens to own firearms. - Bir ülke, vatandaşlarının ateşli silahlara sahip olmasına izin vermezse gerçekten özgür olarak kabul edilemez.

Tom is a firearms expert. - Tom bir ateşli silahlar uzmanı.

atomik, biyolojik ve kimyasal silahlar
Biological and Chemical weapons
atomik, biyolojik ve kimyasal silahlar
ABC weapons Atomic
belde taşınan silahlar
(Askeri) side arms
biyolojik silahlar
biological weapons
geliştirilmiş konvansiyonel silahlar
(Askeri) advanced conventional weapons
hafif silahlar
small arms
hafif silahlar dolabı
(Askeri) small arms locker
insansız silahlar
(Hukuk) inhumane weapons
kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer ve gelişmiş patlayıcı silahlar
(Askeri) chemical, biological, radiological, nuclear and high yield explosives
klasik silahlar
conventional weapons
konvansiyonel silahlar
conventional weapons
nükleer silahlar
nuclear weaponry
nükleer silahlar (NUWEP) keşif listesi
(Askeri) nuclear weapons (NUWEP) reconnaissance list
silah
weapon, arm
silah
firearm

Hand over your firearms. - Silahlarınızı teslim edin.

Dan is a firearms expert. - Dan bir ateşli silah uzmanıdır.

silah
{i} hardware
silâh
gat

Tom held the hostages at gunpoint while Mary gathered the cash. - Tom, Mary parayı toplarken rehineleri silahla tuttu.

stratejik silahlar
strategic arms
Turkish - Turkish
(Hukuk) ESİHA
(Osmanlı Dönemi) eslihâ
Silah
yarak
Silah
algu
Silâh
cebe
Silâh
(Osmanlı Dönemi) ZİKE
Silâh
(Osmanlı Dönemi) HAŞHAŞA
Silâh
(Osmanlı Dönemi) VİZR
silah
Bir konuda etkili nesne, etken araç: "Bir maddi menfaate dayanmayan meselelerde rica ve niyaz en kuvvetli bir silahtır."- R. N. Güntekin
silah
Bir konuda etkili nesne, etken araç
silah
Savunmak veya saldırmak için kullanılan, başvurulan her şey
silah
Savunmak veya saldırmak amacıyla kullanılan araç
English - Turkish

Definition of silahlar in English Turkish dictionary

silah
(Silahlar) bir silah ateşlendiğinde bir yanık kokusu varsa size kimyalsal madde yayar
silahlar
Favorites