savaş, savaş

listen to the pronunciation of savaş, savaş
Turkish - English
battlefield, battleground
savaş
warfare

Dan knows very well how to deal with psychological warfare. - Dan psikolojik savaşla başa çıkmayı çok iyi bilir.

Dan was an expert at psychological warfare. - Dan bir psikolojik savaş uzmanıydı.

Savaş
(isim) War

War is a crime against humanity. - Savaş, insanlık dışı bir suçtur.

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

savaş
battle

He cheated death many times on the battlefield. - Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.

Many soldiers suffered terrible wounds in the battle. - Birçok asker savaşta kötü yaralardan acı çekti.

savaş hali
warfare
hızlı savaş gemisi
cruiser
savaş durumu
warfare
savaş kışkırtıcısı
warmonger

We're not warmongers. - Biz savaş kışkırtıcısı değiliz.

savaş alanı
field

The wounded soldiers were left in the field. - Yaralı askerler savaş alanında bırakıldı.

temsili savaş
proxy war
savaş baltası
tomahawk
savaş yanlısı
pro-war
Milli Savaş Esiri Bilgi Merkezi
(Askeri) National Prisoner of War Information Center
Müthiş savaş
Armageddon
Savaş Esiri Bilgi Sistemi
(Askeri) Prisoner of War Information System
Savaş tanrısı
Mars
Savunma Bakanlığı Savaş Esiri (POW)/Kayıp Personel (MP) Ofisi
(Askeri) Defense Prisoner of War (POW)/Missing Personnel (MP) Office
atomik, biyolojik ve kimyasal silahlarla savaş
waging war with atomic biological and chemical devices
atomik, biyolojik ve kimyasal silahlarla savaş
ABC warfare
avrupa savaş uçağı
(Askeri) europe fighter aircraft
bakteriyolojik savaş
bacteriological warfare
balıkçı gemisi süsü verilmiş savaş gemisi
Q ship
balıkçı gemisi süsü verilmiş savaş gemisi
Q boat
biyolojik savaş
germ warfare
biyolojik savaş
biological warfare
biyolojik savaş ajanı
(Biyoloji) biological warfare agent
bozguncu savaş
(Askeri) catalytic war
denizaltılara karşı silahlı savaş gemisi
corvette
din uğruna savaş
jihad
düşman savaş esiri
(Askeri) enemy prisoner of war
düşman savaş esiri/sivil stajyer
(Askeri) enemy prisoner of war/civilian internee
düşman ticaret gemilerine saldıran savaş gemisi
raider
ekonomik savaş
(Askeri,Ticaret) economic warfare
elektronik savaş
(Askeri) radar countermeasure
eski savaş gemisi
man of war
geleceğe yönelik savaş malzemeleri üreten fabrika
shadow factory
gerçek savaş
shooting war
göğüs göğüse savaş
close combat
göğüs göğüse savaş
close fight
göğüs göğüse savaş
grapple
iki tarafında zararlı çıktığı savaş
Cadmean victory
ingiliz savaş şiiri
english war poetry
iç savaş
civil war

It prevented a civil war. - Bu bir iç savaş engelledi.

There was a danger of civil war. - Bir iç savaş tehlikesi vardı.

iç savaş
intestine war
kanlı savaş
shooting war
kardeş kardeşe savaş
fratricidal war
kaçak savaş malzemesi
contraband of war
kimyasal savaş
chemical warfare
klor savaş gazı
chlorine war gas
küçük savaş gemileri donanması
mosquito fleet
makedonya savaş birliği
phalanx
merkezi savaş
(Askeri) central war
meşeden yapılmış eski savaş gemileri
(ıng.) hearts of oak
nükleer savaş
nuclear war
nükleer savaş
nuclear warfare
nükleer silah kullanılmayan savaş
conventional warfare
psikolojik savaş
psychologic warfare
psikolojik savaş
(Hukuk) psychological war
psikolojik savaş
pyschological warfare
savaş
combat

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

He was sent into combat. - O, savaşa gönderildi.

savaş
campaign

Eisenhower had campaigned to end the war. - Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.

savaş
fray
savaş
crusade
savaş
struggle

Tom and Mary struggled to make ends meet. - Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.

There's no sign of a struggle. - Bir savaş işareti yok.

savaş
struggle, fight, striving
savaş
fight

Without supplies, his army could not fight very long. - Malzemeler olmadan, onun ordusu çok uzun savaşamadı.

Farragut captured New Orleans without a fight. - Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.

savaş
fighting

He died fighting in the Vietnam War. - Vietnam savaşında savaşırken öldü.

We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war. - Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.

savaş
conflict

The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes. - Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.

The Winter War was a military conflict between Finland and the Soviet Union. - Kış Savaşı, Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasındaki askeri bir çatışmaydı.

savaş
war; battle; fight, struggle, combat; martial
savaş
wartime

The wartime Congress had no money. - Savaş Kongresi'nin hiç parası yoktu.

Looting, raping, and plundering are common during wartime. - Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.

savaş alanı
shambles
savaş alanı
battleground

Fadil and Layla's married life was a battleground. - Fadıl ve Leyla'nın evlilik yaşamı bir savaş alanıydı.

savaş alanı
theater of war
savaş alanı
battlefield

Germany was winning on the battlefield. - Almanya savaş alanında kazanıyordu.

He cheated death many times on the battlefield. - Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.

savaş amacı
(Hukuk) animus belli
savaş arabası
combat car
savaş arası dönem
(Askeri) inter-war period
savaş atı
charger
savaş atı
steed
savaş atı
warhorse
savaş açmak
take up the hatchet
savaş açmak
to start a war; to begin to fight
savaş açmak
to wage war (on/against)
savaş baltası
hatchet

To make a long story short, we buried the hatchet. - Uzun lafın kısası savaş baltasını gömdük.

They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long. - Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.

savaş baltası
broad axe
savaş baltası
battle axe
savaş baltası ile vurmak
tomahawk
savaş baltasını gömmek
bury the hatchet
savaş baltasını çıkarmak
take up the hatchet
savaş başlatmak
go to war
savaş başlığı
warhead
savaş bilimi
strategy
savaş birlikleri
combat troops
savaş birliği
combat unit
savaş boyası
war paint
savaş bulutları
war clouds
savaş bunalımı
battle fatigue
savaş bunalımı
shell shock
savaş bölgesi
(Hukuk) war zone
savaş bölgesi
battleground
savaş bölgesi
theater of war
savaş dansı
war dance
savaş durumu
belligerency
savaş durumu
belligerence
savaş durumu
state of war
savaş durumunda
(Hukuk) in the event of war
savaş durumundaki
belligerent
savaş düzeni
battle order
savaş düzeni
order of battle
savaş düzeni alma
deployment

The general ordered the deployment of two battalions. - General, iki taburun savaş düzeni almasını emretti.

savaş düzenine girmiş
embattled
savaş düzenine sokmak
embattle
savaş dışı sivillerin tahliyesi harekatı
(Askeri) noncombatant evacuation operation
savaş ekonomisi
(Hukuk) war economy
savaş emri
battle order
savaş esiri
prisoner of war
savaş eğitimi
combat training
savaş ganimetleri mahkemesi
prize court
savaş gazı
war gas
savaş gemisi
warship

Several American warships were sent to Panama. - Birçok Amerikan savaş gemisi Panama'ya gönderildi.

It was a big black American warship. - Büyük siyah bir Amerikan savaş gemisiydi.

savaş gemisi
battleship, warship
savaş gemisi
(küçük) gunboat
savaş gemisi
battleship

Tom and Mary are playing battleship. - Tom ve Mary savaş gemisi oynuyorlar.

savaş gemisi
(Hukuk) ship of war
savaş gemisi filikası
launch
savaş gemisi güvenliği
master at arms
savaş gereçleri
munitions
savaş gereçleri
ordnance
savaş görmüş
warworn
savaş görmüş
seasoned
savaş görmüş asker
seasoned soldier
savaş gücü
war establishment
savaş hakları
belligerent rights
savaş hali
state of war
savaş halinde
embattled
savaş halinde olmak
be at war with
savaş harici askeri harekatlar
(Askeri) military operations other than war
savaş helikopteri
gunship
savaş helikopteri
helicopter gunship
savaş hilesi
stratagem
savaş hukuku
(Hukuk) law of war, jus belli
savaş ilan etmeden yapılan ani saldırı
sneak attack
savaş ilan etmek
proclaim war
savaş ilan etmek
to declare war (on/against sb)
savaş ilanı
declaration of war
savaş ile ilgili
war
savaş ile ilgili
warlike
savaş kararı
the arbitrament of war
savaş karşıtı kimse
peacenik
savaş kurbanları
victims of war
savaş kışkırtıcılığı
warmongering
savaş malzemeleri
munition
savaş malzemesi sağlamak
munition
savaş manevrası
war game
savaş muhabiri
war correspondent
savaş narası
battle cry
savaş narası
war cry
savaş nedeni
act of war
savaş nedeni
(Hukuk) casus belli
savaş oyunu
war game
savaş resmi
battle piece
savaş sanatı
the trade of war
savaş sonrası
postwar

Tom belongs to the postwar generation. - Tom savaş sonrası kuşağa aitti.

The merchant accumulated tremendous fortune during the postwar era. - Tüccar, savaş sonrası döneminde muazzam servet biriktirdi.

savaş sonrası nevroz
battle fatigue
savaş sonrası ruhsal bozukluk
combat fatigue
savaş statüsü
(Hukuk) belligerency
savaş stratejisine uygun
strategic
savaş suçları
war crimes
savaş suçları
(Hukuk) crimes of war, war crimes
savaş suçlusu
war criminal
savaş suçu
war crime
savaş suçu
war guilt
savaş tanrısı
war god
savaş tatbikatı
war game
savaş tazminatı
(Hukuk) war indemnities
savaş tazminatı
war reparations
savaş tazminatı
reparations
savaş tazminatı
war debt
savaş tehdidi
saber-rattling
savaş tehdidi
big stick
savaş tehdidi
sabre rattling
savaş tehdidinde bulunmak
rattle the saber
savaş tehdidinde bulunmak
rattle the sabre
savaş tutsağı
prisoner of war
savaş uçağı
warplane
savaş uçağı
fighter

That fighter plane dropped a bomb. - O savaş uçağı bir bomba attı.

savaş uçağı
war plane
savaş uçağı
combat plane
savaş vergisi
conscription
savaş vergisi
conscription of wealth
savaş vermek
fight
savaş yetimi
war orphan
savaş yorgunu
warweary
savaş yorgunu
warworn
savaş zamanı
wartime
savaş çığlığı
slogan
savaş öncesi
prewar

I love old prewar gangster movies. - Ben eski savaş öncesi gangster filmlerini seviyorum.

savaş öncesi dönem
(Ticaret) prewar era
sivil görünümlü savaş gemisi
Q boat
sivil görünümlü savaş gemisi
Q ship
sosyal sınıflar arası savaş
class war
soğuk savaş sonrası dönem
(Hukuk) post-Cold War era
soğuk savaş/
harp cold war
sıcak savaş
shooting war
sınırlı savaş
(Hukuk) limited war
topyekun savaş
(Askeri) all out war
topyekûn savaş
total war
topyekün savaş
(Hukuk) total war
tuşlarla idare edilen savaş
push button war
tuşlarla idare edilen savaş
push button warfare
uzaktan kumandalı savaş
push button warfare
uzaktan kumandalı savaş
push button war
yelkenli üç direkli savaş gemisi
frigate
yerel savaş
(Askeri) local war
zırhlı ingiliz savaş gemisi
dreadnought
zırhlı savaş aracı
(Askeri) armored fighting vehicle
zırhlı savaş aracı
(Askeri) armored combat vehicle
çeteler arası savaş
gang war
Turkish - Turkish

Definition of savaş, savaş in Turkish Turkish dictionary

savaş
Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele
savaş
Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, muharebe, harp
savaş
Hayvanların birbirleriyle yaptığı mücadele
savaş
Uğraşma, kavga, mücadele
iç savaş
Bir ülke içinde çıkan savaş, iç harp, dâhilî harp
kimyasal savaş
Kimyasal madde ve silâhların kullanıldığı savaş
psikolojik savaş
Temeli propagandaya dayanan, karşı düşünceli grupların birbirlerini etkileyebilmek ve kendi düşüncelerini kabul ettirmek için tehdit, şantaj, yıldırma gibi psikolojik ögelerin kullanıldığı mücadele türü
savaş
Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silâhlı mücadele, harp
soğuk savaş
II. Dünya Savaşı'ndan sonra doğu ve batı bloklarının zaman zaman savaş çıkarma tehditlerinin bütün dünyada yarattığı gerginlik
sıcak savaş
Silâha başvurularak yapılan savaş, sıcak harp
English - Turkish

Definition of savaş, savaş in English Turkish dictionary

biyolojik savaş
(Askeri) biological war
savaş, savaş
Favorites