It's quite difficult to master Arabic.
- Arapçayı iyice öğrenmek oldukça zordur.
Give me some time to think it over.
- Onu iyice düşünmem için bana biraz zaman ver.
We went over the house thoroughly before buying it.
- Satın almadan önce evi iyice inceledik.
If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
- eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
Wash the quinces thoroughly.
- Ayvaları iyice yıkayın.
You had better study English thoroughly.
- İyice İngilizce çalışsan iyi olur.
Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
- Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
Tom is well aware of what is going on at the office.
- Tom ofiste olanların iyice farkında.
Make sure all the boxes are well sealed before they're delivered.
- Teslimattan önce tüm kutuların iyice mühürlenmiş olduğundan emin olun.
Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
- Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
I'll give the room a good cleaning.
- Odayı iyice temizleyeceğim.
I can't believe how hard it is to find decent grub around here.
- Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
Copper conducts electricity well.
- Bakır elektriği iyi iletir.
He is no good as a doctor.
- Doktor olarak iyi değil.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
Fine, thank you. And you?
- İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
I am grateful to you for your kindness.
- İyiliğiniz için size minnettarım.
I am deeply grateful to you for your kindness.
- İyiliğin için sana derinden minnettarım.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
He, just like you, is a good golfer.
- O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
I need someone to hold me and tell me everything will be alright.
- Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Bob and I are great friends.
- Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
Relations with Canada remained correct and cool.
- Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
- Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
Hoover was well-known to Americans.
- Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
I decided to be happy because it's good for my health.
- Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
It is likely to be fine.
- O, muhtemelen iyi olacak.
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
Tom can dance fairly well, can't he?
- Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?
She's a really nice girl.
- O gerçekten iyi bir kız.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
Tom can speak French pretty well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.
Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
- Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
He can read well enough.
- O yeterince iyi okuyabilir.
That offer sounds too good to be true. What's the catch?
- Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
That sounds good to me.
- O bana iyi görünüyor.
Everything will be okay. I promise.
- Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.
I hope everything is okay.
- Umarım her şey iyidir.
We all agreed it was a good idea.
- Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
The climate here doesn't agree with me.
- Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
Swimming is good exercise for the whole body.
- Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.
Karam is the best student in the whole school.
- Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.