Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
- The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
- You must be polite to your elders.
Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
- An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
Büyük oğlun kaç yaşında?
- How old is your elder son?
Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
- My elder brother got a position in a big business.
Mürver suyunu severim.
- I love elderberry juice.
Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Futbol eski bir oyundur.
- Football is an old game.
Bunlar çok eski kitaplar.
- These are very old books.
Yaşlılara saygı duyarım.
- I respect the elderly.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Annem babamdan daha yaşlı.
- Mom is older than Dad.
Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
- My elder brother got a position in a big business.
Ağabeyim çok hızlı bir şekilde ev ödevini bitirdi.
- My elder brother finished his homework very quickly.
Bizim büyük büyük büyük annemiz ablam doğduktan sonraki gün öldü.
- Our great-great-grandmother died the day after my elder sister was born.
Ben senin öz ablanım.
- I'm your elder sister.
Buluşalım ve eski zamanlardan bahsedelim.
- Let's get together and talk about old times.
Eski zamanlar hakkında konuşalım.
- Let's talk about old times.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.
- The old man's anger melted.
Tom huysuz yaşlı bir ihtiyar.
- Tom is a grouchy old man.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
Onun kocası o eski şapkasını atmasını istedi.
- Her husband asked her to throw that old hat away.
O sadece bir kocakarı masalı.
- That's just an old wives' tale.
Ağabeyim gerçekten uzun boylu, yaklaşık 1.80m.
- My elder brother is really tall, about 1.8m.
Ağabeyim çok hızlı bir şekilde ev ödevini bitirdi.
- My elder brother finished his homework very quickly.
Oldukça yaşlılara kim bakmalı?
- Who should look after the elderly?
İhtiyar heyeti onu köyden kovmaya karar verdi.
- The elders decided to expel him from the village.
Annem ve babam bana yaşlılara saygı göstermeyi öğretti.
- My parents taught me to respect my elders.
Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
- You must be polite to your elders.
O, geçen yıl yaşlılıktan öldü.
- He died last year of old age.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
We were presented to the village elder.
After being a member of the Church for a while, Bill was ordained to the office of elder.
Jack had been an elder for only a few days when he received a new calling.
One of the long-time leaders in the Church is Elder Packer.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
Tom is my elder brother.
- Tom is my older brother.
You must be polite to your elders.
- Honour the face of the old man.
She is two years older than you.
- She's two years older than you.
She is a good deal older than he.
- She's a lot older than he is.
... many elderly as children. This is the first time in human history that the elder population ...