düşme

listen to the pronunciation of düşme
Turkish - English
drop

The room was so quiet you could hear a pin drop. - Oda o kadar sessizdi ki bir iğnenin düşmesini bile işitebilirdin.

All of a sudden, large drops of rain began falling from the dark sky. - Ansızın büyük yağmur damlaları karanlık gökyüzünden düşmeye başladı.

descent

The descent to hell is easy. - Cehenneme düşmek kolaydır.

precipitation
falling off
(fiyat) sag
scale down
downfall
spill
slump

The Taiwanese dollar appreciated, causing Taiwanese exports to slump. - Tayvan doları değer kazandı ve Tayvan ihracatının düşmesine neden oldu.

flop
tumble
falling down

A belt keeps your pants from falling down. - Kemer pantolonunun düşmesini önler.

fall

Leaves begin to fall in October. - Yapraklar ekimde düşmeye başlar.

It's easy to fall into bad habits. - Kötü alışkanlıklara düşmek kolaydır.

fall, falling
falling away
decadence
(Dilbilim) deletion
diminution
(Dilbilim) elision
(Dilbilim) loss
ebbing
(Kanun) abatement
drop down
degradation
dropping
decline

All of us want prices to decline. - Biz hepimiz fiyatların düşmesini istiyoruz.

Home prices have continued to decline. - Ev fiyatları düşmeye devam etti.

comedown
falling

I had to grab her to keep her from falling. - Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.

Crude oil has been falling in price. - Ham petrol fiyatı düşmektedir.

setback
falling from
trip

Be careful not to trip and fall. - Tökezlememek ve düşmemek için dikkatli ol.

Tom is trying not to be trip and fall. - Tom ayağı takılıp düşmemeye çalışıyor.

stepdown
knockdown
düşmek
drop
elden düşme
secondhand
düşmek
fall

Crude oil has been falling in price. - Ham petrol fiyatı düşmektedir.

The tree was ready to fall down. - Ağaç düşmek üzereydi.

düş
dream

I never dreamed that I would meet her there. - Onunla orada karşılaşacağımı asla düşünmedim.

You can use a dreamcatcher to catch your nightmares. - Kabuslarınızı yakalamak için bir düş kapanı kullanabilirsiniz.

düşme ağı izleme destek programı
(Askeri) driftnet monitoring support program
düşme eğilimi olan
(borsa) bearish
düşme göstermek
to drop off
düşme sesi
plump
düşmek
{f} decline
düşmek
fall off

Your shirt button is about to fall off. - Gömlek düğmen düşmek üzere.

If you don't want to fall off the cliff, don't stay near it. - Eğer uçurumdan düşmek istemiyorsanız, onun yanında durmayın.

düşmek
crumble
düşmek
collapse
küçük düşme
humiliation
düş
{f} fall

The garden was covered with fallen leaves. - Bahçe düşmüş yapraklarla kaplıydı.

She would have fallen into the pond if he had not caught her by the arm. - Eğer onu kolundan yakalamasaydı, göletin içine düşmüş olacaktı.

düşmek
to fall; to drop; to decline; (uçak) to crash; (çocuk) to be aborted; to fall down, to fall over, to go down; to fall on, to fall upon, to fall to (sb); to fall off, to decrease, to go down, to come down; to deduct, to subtract; to condescend (to), to sto
düşmek
dive
düşmek
fall over
düşmek
come down
düşmek
{f} tumble
düşmek
stoop
düşmek
come off
gözden düşme
disfavor
başı öne düşme
nod
düşmek
{f} land
düşmek
{f} deduct
birdenbire düşme
slump
düş
daydream

Daydreaming is the moonlight of thought. - Hayal kurmak düşüncenin mehtabıdır.

düş
vision
düşmek
whop
düşmek
fail
düşmek
recede
düşmek
plump down
düşmek
falter
düşmek
end up in
düşmek
condescend
düşmek
blow
düşmek
flow
düşmek
plummet
düşmek
subtract
düşmek
run into
düşmek
trail
düşmek
come

We've come this far, so we can't stop now. I don't want to backslide. - Bu kadar uzağa geldik, bu yüzden şimdi duramayız. Kötü yola düşmek istemiyorum.

düşmek
land in
düşmek
fell
düşmek
reverie
düşmek
create
düşmek
go
elden düşme
hand-me-down
elden düşme
second hand
elden düşme
used
elden düşme
(deyim) second-hand
serbest düşme
(Fizik,Teknik) free fall
düş
illusion

Here's an optical illusion: you think you are looking at a cube, while in fact you are looking at your monitor. - İşte bir optik illüzyon: aslında monitörünüze bakarken, bir küpe baktığınızı düşünürsünüz.

Your enemies are just an illusion. - Senin düşmanların sadece bir yanılsama.

düş
plump down
düş
fantasy

Living in poverty is some women's fantasy. They think it's somewhat romantic. - Yoksulluk içinde yaşamak, bazı kadınların fantezisidir. Onlar bunun biraz romantik olduğunu düşünüyorlar.

düş
{f} slumped

The man slumped to the floor. - Adam aniden yere düştü.

düş
fiction

He's very fond of science fiction. - O, bilim kurguya çok düşkündür.

düş
{f} decay
düş
{f} drop

Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings. - 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.

It would break if you dropped it. - Eğer düşürürsen kırarsın.

düş
{f} falling

The yen is rising and the dollar is falling. - Yen yükseliyor dolar düşüyor.

I had to grab her to keep her from falling. - Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.

düş
{f} fallen

She would have fallen into the pond if he had not caught her by the arm. - Eğer onu kolundan yakalamasaydı, göletin içine düşmüş olacaktı.

Tom picked up the coins that had fallen behind the sofa. - Tom kanepenin arkasına düşmüş olan bozuk paraları topladı.

düş
romance

I thought you didn't like romance movies. - Macera filmlerini sevmediğini düşündüm.

I think that maybe I should stop reading romance novels. - Belki aşk romanları okumayı durdurmam gerektiğini düşünüyorum.

düş
imagination

Productive thinking and creativity are unthinkable without imagination. - Üretken düşünce ve yaratıcılık; hayal gücü olmadan düşünülemez.

düş
plunk
düş
fell

He fell down the stairs. - O, merdivenden düştü.

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

düş
plummet

The share price is plummeting – get out while you can. - Hisse fiyatı düşüyor - yapabiliyorken ayrılın.

Tom's grades soon plummeted. - Tom'un notları yakın zaman içinde düştü.

düş
pie in the sky
düşmek
decrease
düşmek
fall down

The tree was ready to fall down. - Ağaç düşmek üzereydi.

düşmek
blow in
düşmek
drop off
düşmek
tumble down
düşmek
descend
düşmek
go down
düşmek
prolapse
düşmek
topple
düşmek
crash
düşmek
degenerate
düşmek
drop down
düşmek
topple over
düşmek
fall to
aşağı düşme
precipitation
düş
decayed
düşmek
to fall
kuruntuya düşme
fall into delusions
ters düşme
reverse decline
birden düşme
slump
bitkin düşme
frazzle
bitkin düşme
jading
değeri düşme
depreciation
değeri düşme
shrinkage
dile düşme
notoriety
dine zıt düşme
adiaphorism
döne döne düşme
(uçak) tailspin
düş
dream, daydream, fantasy
düş
reverie
düş
delusion

Tom suffered from the delusion that strangers could hear his thoughts. Of course that's nonsense. - Tom, yabancıların onun düşüncelerini duyabileceği sanrısından muzdaripti. Bu tabii ki saçmalık.

When I was a kid, I thought that if I died the world would just disappear. What a childish delusion! I just couldn't accept that the world could continue to exist without me. - Çocukken ,ölürsem dünyanın hemen ortadan kaybolacağını düşündüm.Ne çocukça bir aldanma!Ben sadece dünyanın bensiz devam edip var olacağını kabullenemiyordum.

düş
hope, aspiration, dream
düş
pink elephant
düşmek
to fall on (a certain day)
düşmek
to lie in (a certain direction)
düşmek
to get involved with (a disagreeable and unpleasant person)
düşmek
slang to drop in on someone, appear unannounced. Düşenin dostu olmaz. (Atasözü) People in trouble have no friends. düşe kalka struggling along, with difficulty. düşüp kalkmak colloq
düşmek
to receive, get as one's share (by chance or allotment)
düşmek
to be left out of (accidentally)
düşmek
to come to (one) by chance
düşmek
to subtract; to deduct
düşmek
crumple up
düşmek
to be a close friend of, pal around with. Düşmez kalkmaz bir Allah. (Atasözü) Only God is free from trouble
düşmek
to live in sexual intimacy with, sleep around with
düşmek
to fall into, be overcome by (doubts, worry, trouble)
düşmek
fall on
düşmek
(fiyat) recede
düşmek
behove
düşmek
(iş) behoove
düşmek
to lie within one's responsibility, be up to (one)
düşmek
crumple
düşmek
fall in a heap
düşmek
to get (tired, weak)
düşmek
(for a fetus) to be miscarried; to be aborted
düşmek
degrade
düşmek
droop
düşmek
end up
düşmek
fall among
düşmek
to be suitable; to suit
düşmek
ebb
düşmek
to fall, fall down
düşmek
to fall from power
düşmek
fall from
düşmek
sag
düşmek
(Denizcilik) to fall off course or make little headway (due to wind, waves, current)
düşmek
to fall, drop, go down, decrease
düşmek
to wind up in, end up in (jail, court, a hospital)
düşmek
{f} plunge
düşmek
flat
düşmek
dump
düşmek
dip
düşmek
slip
düşmek
step down
düşmek
{f} sink
düşmek
scale down
düşmek
come down in the world
düşmek
{f} lapse
düşmek
fall on evil days
düşmek
lower
düşmek
sink into
düşmek
{f} pitch
düşmek
subside into
düşmek
rest with
düşmek
{f} plunk
düşmek
{f} plonk
elden düşme
hand me down
elden düşme araba
secondhand car
elden düşme eşya
hand me down
fiyatlarda düşme
tumble in prices
gözden düşme
disfavour [Brit.]
gözden düşme
contumely
gözden düşme
discredit, disgrace
gözden düşme
disgrace
hız kaybedip düşme
(uçak) stall
jetonu geç düşme
double take
karasevdaya düşme
infatuation
komik duruma düşme korkusu
(Pisikoloji, Ruhbilim) katagelophobia
kötü düşme
purler
küme düşme
relegation
not düşme
jotting
puls düşme süresi
pulse fall time
rüzgâraltına düşme
leeway
savaşta şehit düşme
war grave
suya düşme
collapse
suya düşme
petering
suya düşme
flop
suya düşme
miscarriage
suya düşme
wreck
zayıf düşme
etiolation
Turkish - Turkish
Bir geminin rüzgar ve akıntı etkisiyle bulunduğu rotadan veya mevkiden kayması
Düşmek işi
sukut
düşmek
Yağmak
DÜŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Bak: Dû
Düş
rüya
Düşmek
boylamak
Düşmek
(Osmanlı Dönemi) TAHV
Düşmek
(Osmanlı Dönemi) CE'F
Düşmek
(Osmanlı Dönemi) TARR
Düşmek
(Osmanlı Dönemi) HÜLK
Düşmek
sukut etmek
Düşmek
(Osmanlı Dönemi) SAKTA
Düşmek
(Osmanlı Dönemi) SAR'
açık düşme
Yağlı güreşte pehlivanın kıçüstü düşerek yenilmiş sayılması
düş
Gerçek olmayan şey, imge, hayal
düş
Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya
düş
Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya: "Dadaloğlu'm, sevdası var başımda / Gündüz hayalimde, gece düşümde."- Dadaloğlu
düş
Gerçekleşmesi istenen şey, umut
düşmek
Belirli zamana rastlamak
düşmek
Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak: "İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi."- R. N. Güntekin
düşmek
Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak
düşmek
Eksilmek: "Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü."- N. Cumalı
düşmek
Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek: "Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor."- R. N. Güntekin
düşmek
Yakışık almak: "Övünmesi de komşulara, arkadaşlara düşer."- H. Taner. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak: "Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar."- H. Taner
düşmek
Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak: "Medine'nin düştüğünü söylemek istedim."- F. R. Atay
düşmek
Fırsat çıkmak
düşmek
Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek: "Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım."- S. F. Abasıyanık
düşmek
Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak: "Bu yaşta mahkemelere düşmek..."- S. F. Abasıyanık. İşbaşından uzaklaşmak
düşmek
Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak
düşmek
Bir zorunluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek: "Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü."- H. Taner
düşmek
İş başından uzaklaşmak
düşmek
Eksilmek, azalmak
düşmek
Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek
düşmek
Düşkünleşmek
düşmek
Biriyle yaşamak, çalışmak, birlikte olmak durumunda kalmak
düşmek
Sonradan düşmüş."- R. N. Güntekin
düşmek
Düşkünleşmek: "Babam balıkçı amma, vaktiyle zenginmiş efendim
düşmek
Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak: "O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü."- R. N. Güntekin
düşmek
Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak
düşmek
Bayağılaşmak
düşmek
Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak
düşmek
Uğramak, kapılmak
düşmek
Vurmak, değmek, rastlamak: "İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu."- Ö. Seyfettin. Ölü doğmak
düşmek
Aşırı ilgi veya sevgi göstermek
düşmek
Bir zorunluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek
düşmek
Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek: "Bir raslantı sonucu aralarına düşmüştüm."- H. Taner
düşmek
Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılır
düşmek
Hızı, gücü, değeri azalmak
düşmek
Vakti gelmeden (ölü) doğmak
düşmek
Bulunmak: "Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi."- N. Cumalı
düşmek
Olmak, olumsuz bir duruma girmek
düşmek
Yakışmak, uygun gelmek
düşmek
Yakışık almak
düşmek
Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
düşmek
Uğramak, kapılmak: "Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler."- A. Gündüz
düşmek
Vurmak, değmek, rastlamak
düşmek
Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak
düşmek
Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak
düşmek
Eksilmek
düşmek
Alışmak, müptela olmak
düşmek
Bulunmak
düşmek
Belirli zamana rastlamak: "Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer."- M. Ş. Esendal
düşmek
Yere devrilmek, yere serilmek
düşmek
Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak
düşmek
Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
elden düşme
Az kullanılmış ve sahibinin elinden ucuza alınmış (eşya)
kümeden düşme
Kümeden düşmek işi
düşme
Favorites