Black clouds announced the coming thunderstorm.
- Siyah bulutlar gelen gök gürültülü fırtınayı bildirdi.
She announced her intention to retire.
- O, ona emekli olma niyetini bildirdi.
She pasted a notice on the wall.
- O, duvara bir bildiri yapıştırdı.
Tom's death notice was in today's paper.
- Tom'un ölüm bildirimi bugünkü gazetedeydi.
He notified the police of the traffic accident.
- Trafik kazasını polise bildirdi.
Why wasn't Tom notified?
- Neden Tom'a bildirilmedi?
They will notify him.
- Onlar ona bildirecek.
Will you notify me after 3 minutes?
- 3 dakika sonra bana bildirir misin?
I have nothing to declare.
- Bildirecek bir şeyim yok.
Do you have anything to declare?
- Bildirecek bir şeyiniz var mı?
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
She got married without her parents knowing it.
- O, anne ve babasının bilgisi olmadan evlendi.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
I invited Ken, Bill and Yumi.
- Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
Babam alışveriş yaparken annem arabada kaldı.
- Mor blev i bilen mens far handlede ind.
O, bana yeni arabasını gösterdi.
- Hun viste mig sin nye bil.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?