- Definition of başka başka in Turkish English dictionary
- separately, one by one 
- 1. separately, one by one. 2. different 
- separately 
- başka
- else Is there anyone else wanting to eat? -Yemek yemek isteyen başka birisi var mı? 
 A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else. -Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı. 
 
- başka
- different Is this a different word or just another form of the same word? -Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi? 
 Tom isn't very different from anybody else. -Tom başka herhangi birinden çok farklı değil. 
 
- başka
- other They are talking loudly when they know they are disturbing others. -Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı.. 
 I had no other choice. -Başka seçeneğim yoktu. 
 
- başka
- another I have another friend in China. -Çin'de başka bir arkadaşım var. 
 It is difficult to translate a poem into another language. -Bir şiiri başka bir dile çevirmek zordur. 
 
- bundan başka
- furthermore 
- den başka
- aside from 
- bundan başka
- further 
- başka kelimelerle açıklamak
- paraphrase 
- dikkati başka tarafa çekme
- distraction 
- ilgisini başka tarafa çekme
- diversion 
- başka
- beside I don't have any other hobbies besides football. -Futbol dışında başka hiçbir hobim yoktur. 
 There was no one there besides me. -Orada benden başka kimse yoktu. 
 
- başka
- other than Tom doesn't know anything about Mary, other than her name. -Tom, onun adından başka Mary hakkında bir şey bilmiyor. 
 The little girl never smiles at anyone other than Emily. -Küçük kız, Emily'den başkasına asla gülümsemez. 
 
- başka
- forth 
- başka bir
- another 
- başka kelimelerle ifade etmek
- reword 
- başka tarafa döndürmek
- turn away 
- başka yöne çekmek
- divert 
- bundan başka
- moreover 
- bundan başka
- additionally 
- etrafı başka devlet ya da devletlerle çevrili ülkeler
-  (Hukuk) enclaves
- İş başka dostluk başka
- Business is business 
- başka
- but The girl did nothing but cry. -Kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı. 
 It was nothing but a joke. -Bu şakadan başka bir şey değildi. 
 
- başka bir yere göndermek
- send away 
- başka hiç kimse
- no one else 
- başka numara yönlendirmek
- forward 
- başka numaraya yönlendirmek
-  (Bilgisayar) forward
- benden başka herkes
- everyone but me 
- daha başka
- else 
- -dan başka
- From other 
- Güle başka isim verseler de yine gül
-  (Atasözü) A rose by another name would smell as sweet
- başka bir deyişle
- in other words In other words, you should doubt common sense. -Başka bir deyişle, sağduyudan şüphe etmelisin. 
 In other words, I don't like to work with him. -Başka bir deyişle, onunla çalışmayı sevmiyorum. 
 
- başka bir deyişle
- that is to say 
- başka birşekilde
- in another way 
- başka birşey
- anything else 
- başka dilden alınmış kelime
- a loanword is a word borrowed from one language and incorporated into another 
- başka dilden alınmış kelime
- loan word 
- başka dilden alınmış kelime
- loanword 
- başka safhaya geçmek
- move to another phase 
- başka yol yoktu
- there was no other way 
- başka çözüm yolu
- another solution 
- başka şehre gitmek
- go to other city 
- bilgisayarı ile başka bir sistemi bozan kullanıcı
- hacker 
- bir başka deyişle
- In other words 
- iskambilde sinek işaretine verilen bir başka ad
- another name given to the point of playing fly 
- iskambildeki karo rengine verilen bir başka ad
- Playing another name given to the tile color 
- Allah bir dediğinden başka / gayri sözüne inanılmaz
- (Konuşma Dili) He is a habitual liar 
- aklı başka yerde
- a long way off 
- aktarmak (bir başka yere)
- transpose to 
- akılını başka yere vermek
- to let one's mind wander 
- başka
- apart from Apart from his parents, no one knows him very well. -Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor. 
 Apart from Barack Obama, all US presidents were white. -Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır. 
 
- başka
- except, apart (from), other (than) 
- başka
- except Tom had no choice except to accept the consequences. -Tom'un sonuçları kabul etmekten başka seçeneği yoktu. 
 I know nothing except that she left last week. -Geçen hafta ayrıldığından başka bir şey bilmiyorum. 
 
- başka
- excepting 
- başka
- alternative We agreed that there was no other alternative. -Başka seçenek olmadığını kabul ettik. 
 Bear in mind that, under such circumstances, we have no alternative but to find another buyer. -Aklınızda bulunsun, bu koşullar altında başka bir alıcı bulmaktan başka alternatifimiz yok. 
 
- başka
- barring 
- başka
- other, another, different 
- başka
- slang gypsy 
- başka
- distinct 
- başka
- hetero 
- başka
- another; other; different; else 
- başka
- save The President called on everyone to save energy. -Başkan enerji tasarrufu yapmak için herkesi aradı. 
 Save your long-winded explanations for someone else. -Kabak tadı veren açıklamalarını başka biri için sakla. 
 
- başka
- saving 
- başka
- otherwise I could not have done otherwise. -Başka türlü yapamazdım. 
 I thought it was a good book, but Jim thought otherwise. -Ben onun iyi bir kitap olduğunu düşünmüştüm fakat Jim başka türlü düşündü. 
 
- başka ad
- alias 
- başka alfabe ile yazmak
- transliterate 
- başka alfabeyle yazma
- transliteration 
- başka anlam vermek
- explain away 
- başka bir otel tavsiye eder misiniz
- Can you recommend another hotel 
- başka bir tane
- another Would you please show me another one? -Lütfen bana başka bir tane daha gösterir misiniz? 
 I don't like this room. May I have another one? -Bu odayı sevmiyorum. Başka bir tane alabilir miyim? 
 
- başka bir tane gösterin lütfen
- Please show me another one 
- başka bir yere
- somewhere else Tom can't afford to eat at that kind of restaurant so let's go somewhere else. -Tom o tür bir restoranda yemek yemeği göze alamaz bu yüzden başka bir yere gidelim. 
 Could you put this bag somewhere else? -Bu çantayı başka bir yere koyar mısın? 
 
- başka bir zaman
- another time 
- başka bir çift denemek ister misiniz
- Do you want to try on another pair 
- başka bir ülkede oturan mal sahibi
- absentee 
- başka bir şey
- another thing 
- başka bir şey yok
- phr 
- başka biraz düzgün yer var mı
- Do you have a more level spot 
- başka biri
- someone else; another person, another 
- başka biri
- somebody else 
- başka biri
- another, someone else 
- başka birinin
- somebody elses 
- başka biçim
- variant 
- başka biçimde
- other 
- başka biçimde
- differently 
- başka biçimde anlatmak
- retell 
- başka dilde yazmak
- write or spell in the alphabet of another language 
- başka dilde yazmak
- transliterate 
- başka dilden alınan sözcük
- loan word 
- başka dilden alınan sözcük
- word which is taken from another language 
- başka dilden alınmış kelime
- borrowed word 
- başka dinden biri ile evlilik
- marriage in which the husband and wife are of different religions or races 
- başka dinden biri ile evlilik
- mixed marriage 
- başka dünyalar
- other worlds 
- başka dünyalı
- otherworldly 
- başka eve taşınma
- flit 
- başka eve taşınmak
- flit 
- başka eyaletten olan
- out of state 
- başka gemiye aktarmak
- transship 
- başka hastalığa karışan
- intercurrent 
- başka hiç kimse
- nobody else 
- başka iklime ait
- exotic 
- başka ilgi çekici neler var
- What other interesting things are there to see 
- başka işi yok mu?
- Doesn't he have anything better to do? 
- başka kaba boşaltmak
- pour off 
- başka kimse
- nobody else Nobody else has a chance. -Başka kimsenin şansı yok. 
 There's nobody else in the room. -Odada başka kimse yok. 
 
- başka kimseyi konuşturmamak
- monopolize the conversation 
- başka konuyla
- otherwise 
- başka olmak
- to differ from 
- başka organlara bulaşma
- metastasis 
- başka renk kâğıt oynamak
- renounce 
- başka renkleri var mı
- Do you have it in any other colors 
- başka sözcüğün yerine geçen sözcük
- substitute 
- başka tarafa yönlendirmek
- redirect 
- başka tarafa çekmek
- distract 
- başka tarafa çevirmek
- avert 
- başka türlü
- other Now that I am a teacher, I think otherwise. -Mademki ben bir öğretmenim, başka türlü düşünüyorum. 
 I tried to convince Tom otherwise. -Tom'u başka türlü ikna etmeye çalıştım. 
 
- başka türlü
- else Tom can't really do much else. -Tom gerçekten çok başka türlü yapamaz. 
 
- başka türlü
- differently; otherwise 
- başka türlü göstermek
- dissemble 
- başka yerde
- otherwhere 
- başka yerde kalmak
- stay away 
- başka yere
- elsewhere I must have parked my car elsewhere. -Arabamı başka yere park etmiş olmalıyım. 
 I can't find my notebook here; I must have put it elsewhere. -Dizüstü bilgisayarımı burada bulamıyorum; onu başka yere koymuş olmalıyım. 
 
- başka yere dikmek
- transplant 
- başka yere götürmek
- remove 
- başka yere yerleşmek
- transmigrate 
- başka zaman
- else 
- başka zamanda
- otherwhile 
- başka çare olmamak
- there is nothing (else) for it (but to do sth) 
- başka şekilde talimat verilmemişse
-  (Askeri) unless otherwise directed
- başka şeyler arasında
-  (Hukuk) interalia
- başka şirket hisselerine yatırım yapan şirket
- mutual fund 
- belki başka zaman
- Maybe next time 
- bir başka yöne yönelmek
- canalise 
- bir devlet ülkesinin bir bölümünün tamamen başka bir devlet ülkesince çevrilmesi
-  (Hukuk) enclave
- bu uçuş başka bir şehirde konaklama yapıyor mu
- Does the flight make a layover in another city 
- bundan başka
- besides 
- bundan başka
- farther 
- bundan başka
- by the same token 
- bundan başka
- at that 
- bundan başka
- other Don't do anything other than this. -Bundan başka herhangi bir şey yapma. 
 Do you have this in other sizes? -Bundan başka boyutlarda var mı? 
 
- bundan başka
- besides; moreover 
- bundan başka
- no other 
- bundan başka
- besides, furthermore, in addition, moreover 
- cıva ile bir başka madeni karıştırma
- amalgamation 
- daha önemli başka bir iş yüzünden yapmamak
- overslaugh 
- den başka
- save 
- den başka
- but the 
- den başka
- saving 
- den başka
- all but 
- dikkati başka yöne çekmek
- draw a red herring across the path 
- dikkati başka yöne çekmek için söylenen söz
- red herring 
- dikkatleri başka yöne çekmek
- start a hare 
- dostluk başka, alışveriş başka
- (Atasözü) Friendship is one thing, business is another 
- eyaletin başka eyaletler arasında kalan uzantısı
- panhandle 
- gölge etme, başka ihsan istemem
- Don't bother me; that's all I ask of you 
- hastalığı vücudun başka bir bölümüne taşıyan ilaç
- revulsive 
- hastalığın başka bir hastalıkla karışması
- complication 
- her biri başka bir hava çalmak
- for everyone (in a group) to behave and think differently from everyone else (in that group); for everyone to have a different opinion 
- herkes başka bir hava çalıyor
- (Konuşma Dili) Nobody is paying any attention to anybody else 
- içeri sığmayanların başka yerde toplanması
- overflow meeting 
- kendini başka türlü göstermek
- personate 
- kendini başka türlü tanıtma
- personation 
- kuşsütünden başka her şey var
- (Konuşma Dili) There's everything you can think of to eat 
- mürekkep kelimenin içine başka bir kelimenin sokulması
- tmesis 
- o şu anda başka hatta görüşüyor
- He's on another line now 
- olduğundan başka görünmek
- masquerade 
- ruhun başka vücuda geçmesi
- metempsychosis 
- ruhun başka vücutla yeniden dünyaya gelmesi
- reincarnation 
- senden başka hiç kimse
- no other than you 
- sigortaya başka birini daha katmak
- reinsure 
- suç anında başka yerde olduğu iddiası
- alibi 
- suç anında başka yerde olduğunu kanıtlamak
- establish one's alibi 
- suç mahallinden başka yerde
- alibi 
- tamamen başka
- quite another 
- uzayda başka gemiye kenetlemek
- dock 
- yakında başka bir otel var mı
- Is there another hotel nearby 
- yeri başka olmak
- (for someone) to be a very special friend, have a special place in one's heart, be one of one's most intimate friends: Rakım için Süheyla'nın yeri başka. Süheyla has a very special place in Rakım's heart 
- yerine başka bir şey koyarak iptal etme
- supersession 
- üzerine başka resim yapmak
- repaint