I was about to leave my house when she rang me up.
 - O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim.
In any case, you have to leave early, whether you like it or not.
 - Hoşuna gitsin ya da gitmesin, her durumda erken ayrılmak zorundasın.
I got word that Mary wants to divorce him.
 - Mary'nin ondan ayrılmak istediğini haber aldım.
I want to split up, but I know I couldn't even if I tried.
 - Ayrılmak istiyorum ama denesem bile yapamayacağımı biliyorum.
Tom said he had to split.
 - Tom ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.
I want to get off this island.
 - Ben bu adadan ayrılmak istiyorum.
Several boys had to leave school early yesterday.
 - Dün birkaç çocuk okuldan erken ayrılmak zorunda kaldı.
I want to split up, but I know I couldn't even if I tried.
 - Ayrılmak istiyorum ama denesem bile yapamayacağımı biliyorum.
I didn't want to split up with Mary.
 - Mary ile ayrılmak istemedim.
I don't want to break up with you.
 - Senden ayrılmak istemiyorum.
She wanted to break up with him.
 - O onunla ayrılmak istiyordu.
He had to part with his house.
 - O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
He had to part with his secretary when she got married.
 - O, o evlendiğinde sekreterinden ayrılmak zorunda kaldı.
We don't want to be separated.
 - Biz ayrılmak istemiyoruz.
Britain is separated from the Continent by the Channel.
 - Britanya kanalla kıtadan ayrılmaktadır.
It was clear that Tom didn't want to leave.
 - Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
The day came at last when he had to part from her.
 - Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
I'd like to check out tomorrow morning.
 - Yarın sabah ayrılmak istiyorum.
We don't want to be separated.
 - Biz ayrılmak istemiyoruz.
Britain is separated from the Continent by the Channel.
 - Britanya kanalla kıtadan ayrılmaktadır.
We don't want to be separated.
 - Biz ayrılmak istemiyoruz.
Do you think Tom really intends to drop out of school?
 - Tom'un gerçekten okuldan ayrılmak istediğini düşünüyor musun?
Are you absolutely sure you want to drop out of school?
 - Okuldan ayrılmak istediğine kesinlikle emin misin?
We have to leave now if we want to get home before dark.
 - Hava kararmadan önce eve dönmek istiyorsak şimdi ayrılmak zorundayız.
I want to get off this island.
 - Ben bu adadan ayrılmak istiyorum.
He didn't want to part with his house.
 - O, evinden ayrılmak istemedi.
The day came at last when he had to part from her.
 - Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
Dan is for the separation of church and state.
 - Dan, kilise ve devletin birbirlerinden ayrılmasını savunur.
The story about the separation of the two leopard cubs seems pretty trite to me.
 - İki leopar yavrusunun ayrılması hakkındaki hikaye bana oldukça basmakalıp gibi görünüyor.
I think it's time for me to split.
 - Sanırım benim için ayrılma zamanıdır.
Tom said he had to split.
 - Tom ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.
Gate closes 20 minutes before departure.
 - Kapı ayrılmadan 20 dakika önce kapatılır.
Tom had a perfectly good reason for leaving early.
 - Tom erken ayrılması için gayet iyi bir nedeni vardı.
She was on the point of leaving.
 - O, ayrılmak üzereydi.
At times I feel like quitting my job.
 - Ara sıra canım işimden ayrılmak istiyor.
I've been asked to quit the company.
 - Şirketten ayrılmam istendi.
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
 - Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
You can't separate language from culture.
 - Dil kültürden ayrılmaz.
I plan to break up with her.
 - Ondan ayrılmayı planlıyorum.
She plans to break up with her boyfriend.
 - Erkek arkadaşından ayrılmayı planlıyor.
Allocate a room for research purposes.
 - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
Does detachment from the world really prevent suffering?
 - Dünyadan ayrılma acı çekmeyi gerçekten engelliyor mu?
We must be able to differentiate between objects and situations.
 - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
Our teacher separated us into two groups.
 - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
You can't separate language from culture.
 - Dili kültürden ayıramazsınız.
I'm not disconnecting their printers.
 - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Tom budgeted three hundred dollars for the party.
 - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.
The seats were reserved for the party.
 - Parti için sandalyeler ayırtıldı.
I didn't detach them.
 - Ben onları ayırmadım.
The seats were reserved for the party.
 - Parti için sandalyeler ayırtıldı.
We have reserved a lot of food for emergencies.
 - Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
 - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
 - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
Dan disconnected Linda from her respirator.
 - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I'm not disconnecting their printers.
 - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
It's faster to reserve a taxi.
 - Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.
I reserved my hotel room three weeks in advance.
 - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
 - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
 - Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
 - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
 - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
English is one language separating two nations.
 - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
 - Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
Tom separated the items into three piles.
 - Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
 - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
 - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
 - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
When is checkout time?
 - Ayrılma saati ne zaman?
Don't forget to turn off the gas before you leave the house.
 - Evden ayrılmadan önce gazı kapatmayı unutma.
Don't forget to turn off the gas before leaving the house.
 - Evden ayrılmadan önce gazı kapatmayı unutma.
Tom and Mary had an ugly divorce.
 - Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
I got word that Mary wants to divorce him.
 - Mary'nin ondan ayrılmak istediğini haber aldım.
We dissected a frog to examine its internal organs.
 - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
 - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
The original and the copy are easily distinguished.
 - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.