Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions.
- Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.
Recycling paper is very important.
- Kâğıdı geri dönüştürmek çok önemlidir.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
He has made a significant decision.
- Önemli bir karar aldı.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
He gave her a substantial sum.
- O ona önemli bir meblağ verdi.
It's crucial for my girlfriend to be a hugger.
- Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
Kate has been given an opportunity to play a major role in a movie.
- Kate'e bir filmde önemli bir rol oynama fırsatı verildi.
That is your major problem.
- O, senin önemli sorunundur.
Hard work is an essential element of success.
- Sıkı çalışma başarının önemli bir faktörüdür.
Memory is an essential function of our brain.
- Hafıza, beynimizin önemli bir fonksiyonudur.
Statues of Buddha are notable works of Japanese art.
- Buda heykelleri Japon sanatının önemli eserleridirler.
Freedom of speech is especially important to broadcasters.
- Konuşma özgürlüğü özellikle yayımcılar için önemlidir.
Coal is especially important.
- Kömür özellikle önemlidir.
I know that's important to you.
- Bunun senin için önemli olduğunu biliyorum.
I don't know why that's important.
- Onun neden önemli olduğunu bilmiyorum.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
I have to speak to you about something important.
- Seninle önemli bir şey hakkında konuşmak zorundayım.
Many parents think it's important for their children to learn how to speak French.
- Birçok ebeveynler çocuklarının Fransızca konuşmayı öğrenmelerinin önemli olduğunu düşünüyorlar.
What were yesterday's chief events?
- Dünün önemli olayları neydi?
What were the chief events of last year?
- Geçen yılın önemli olayları nelerdi?
Which countries have developed significantly during the past ten years?
- Son on yıl boyunca hangi ülkeler önemli ölçüde gelişti?
In Japan, employment opportunities are significantly lower for women than they are for men.
- Japonya'da istihdam imkanları kadınlar için erkekler için olduğundan önemli ölçüde düşüktür.
The falling of the Berlin Wall was truly a momentous occasion.
- Berlin duvarının düşüşü gerçekten önemli bir fırsattı.
It's very important for Tom to visit his father's grave.
- Babasının mezarını ziyaret etmek Tom için çok önemlidir.
Tom made a grave mistake.
- Tom önemli bir hata yaptı.
This was the highlight of my day.
- Bu, günümün önemli olayıydı.
Israel has become one of the most important high-tech centers in the world.
- İsrail, dünyadaki en önemli yüksek teknoloji merkezlerinden biri haline gelmiştir.
That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events.
- O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.
Many important historical events took place 7000 years B.C.
- Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
Madrid is the capital of Spain and its most important city.
- Madrid İspanyanın başkenti ve onun en önemli şehri.
This is a matter of great importance.
- Bu, çok önemli bir konu.
He is a man of great importance.
- O çok önemli bir adam.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
Today's paper contains nothing of importance.
- Bugünkü gazete önemli bir şey içermiyor.
If you want to go, then go. If you don't want to, then it's no big deal.
- Gitmek istersen o zaman git. Gitmek istemezsen bu hiç önemli bir şey değil.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
The demand for rice in Japan is considerable.
- Japonya'da pirinç için talep önemli.
Considerable care is advised when driving in winter weather.
- Kış havasında araba kullanırken önemli ölçüde özen, tavsiye olunur.
A healthy and balanced diet is very important for all of us.
- Sağlıklı ve dengeli bir diyet hepimiz için çok önemlidir.
Why is it important to eat healthy food?
- Neden sağlıklı yiyecek yemek önemlidir?
That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events.
- O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.
Many important historical events took place 7000 years B.C.
- Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.
He occupies a prominent position in the firm.
- O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
High fever is a prominent symptom of this disease.
- Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
We have a serious problem.
- Önemli bir problemimiz var.
The only thing that really matters is that you're safe now.
- Gerçekten önemli olan tek şey artık güvende olman.
Safety is the most important thing.
- Güvenlik en önemli şeydir.
Japan imports various raw materials from abroad.
- Japonya yurtdışından birçok önemli ham madde ithal eder.
Material conditions are extremely important.
- Malzeme koşulları son derece önemlidir.
It doesn't matter how smart you are.
- Ne kadar akıllı olduğun önemli değil.
It doesn't matter how smart you are. If you don't work hard, you'll never succeed.
- Ne kadar akıllı olduğun önemli değil. Eğer çok çalışmazsan asla başarılı olmayacaksın.
Sami started a major innovation to the store.
- Sami mağazada önemli bir yenileme başlattı.
No matter how much I prod her, she refuses to start working on the assignment.
- Onu ne kadar çok teşvik ettiğim önemli değil, O, görev üzerinde çalışmaya başlamayı reddediyor.
He never forgot his ambition to become a leading politician.
- O önemli bir politikacı olma hırsını asla unutmadı.
The importance of music is underrated.
- Müziğin önemi küçümsenmiştir.
This problem is only of secondary importance.
- Bu problem sadece ikincil derecede önemli.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
The familiar place had a new significance for her.
- Tanıdık bir yer onun için yeni bir öneme sahipti.
Today I will be speaking about the significance of sports in modern society.
- Bugün modern toplumda sporun önemi hakkında konuşacağım.
It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30.
- 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.
Your help is vital to the success of our plan.
- Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
It doesn't matter which team wins the game.
- Oyunu hangi takımın kazanacağı önemli değil.
It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemem önemli değil.
This was the highlight of my day.
- Bu, günümün önemli olayıydı.
That's not important now.
- O şimdi önemli değil.
That's not important right now.
- O, hemen şimdi önemli değil.
It doesn't matter which team wins the game.
- Oyunu hangi takımın kazanacağı önemli değil.
It doesn't matter whether your answer is right or wrong.
- Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.
Each time I see Mary, I learn something new and important from her.
- Mary'yi gördüğüm her seferde, ondan yeni ve önemli bir şey öğreniyorum.
I'm about to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek üzereyim.
It does not matter to me whether you come or not.
- Gelip gelmemen benim için önemli değil.
It does not matter that he did not know about it.
- Onu bilmediği önemli değil
I am somebody and I am important.
- Ben önemli kimseyim ve önemliyim.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Life has improved markedly.
- Hayat önemli derecede ilerledi.
That's interesting, but not important.
- Bu ilginç ama önemli değil.
Tom brought up an interesting point during the meeting.
- Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.
You must bring home to him the importance of the matter.
- Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemem önemli değil.
It is important to emphasize that the consequences are not the same.
- Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.
I think the consequences are fairly significant.
- Sonuçların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
What is most important in life differs from person to person.
- Hayatta neyin en önemli olduğu kişiden kişiye değişir.
We should not place too much emphasis on money.
- Paraya çok fazla önem vermemeliyiz.
He put great emphasis on spoken English.
- Konuşulan İngilizceye büyük önem verdi.
Television could be an important source of culture, and its educational broadcasts are valued in many schools.
- Televizyon önemli bir kültür kaynağı olabilir, ve eğitim yayınlarına birçok okulda değer verilmektedir.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
Travelling causes a significant amount of pollution.
- Seyahat etmek önemli miktarda kirliliğe neden olur.
The amount of money we collected was insignificant.
- Topladığımız paranın miktarı önemsizdi.
The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Doların döviz kuru önemli ölçüde düştü.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
Tom is doing significantly better.
- Tom önemli derecede daha iyi yapıyor.
This is significantly different.
- Bu önemli derecede farklı.
Paying attention to what you are doing is one of the most important keys to success.
- Ne yaptığına dikkat etmek başarmak için en önemli anahtarlardan biridir.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice.
- Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
My office is significantly brighter than yours.
- Benim bürom seninkinden önemli ölçüde daha aydınlıktır.
The problem is important on that account.
- Sorun, o nedenle önemlidir.
Such a thing is of no account.
- Böyle bir şey hiç önemli değil.
Intonation is very important. It can completely change the meaning.
- Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.
There were important notes in that notebook.
- O not defterinde önemli notlar vardı.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
I've got something more important on my mind at the moment.
- Şu anda aklımda daha önemli bir şey var.
That's the least of our problems at the moment.
- Bu, şu an için sorunlarımız arasında en önemsiz olanı.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
Tom is under considerable stress.
- Tom önemli stress altında.
His opinions carry weight.
- Onun fikirleri önemlidir.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır.
- Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.
Cildinize itina etmeniz mühimdir.
- Cildinize özen göstermeniz önemlidir.