I gave Tom a direct order, but he ignored it.
- Tom'a direkt bir emir verdim ama umursamadı.
This is a direct road to London.
- Bu Londra'ya giden direkt bir yoldur.
Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
- Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
I didn't speak with Tom directly.
- Tom'la direkt olarak konuşmadım.
This train runs nonstop to Nagoya.
- Bu tren Nagoya'ya direkt gider.
She answered through tears.
- O direkt gözyaşları ile cevap verdi.
I go straight home after work.
- İşten sonra direkt eve giderim.
I'll go straight home.
- Direkt eve gideceğim.
She answered through tears.
- O direkt gözyaşları ile cevap verdi.
That pole is not quite vertical.
- Bu direk oldukça dikey değil.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
- Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
I didn't speak with Tom directly.
- Tom'la direkt olarak konuşmadım.
Sami was a pillar in the community.
- Sami toplulukta bir direkti.
A large pillar obstructs the view of the lake.
- Büyük bir direk göl manzarasını engelliyor.