Sen neden daha yakında gelmedin?
- Why didn't you come sooner?
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.
- If only she were to help, the job would be finished sooner.
Onu daha çabuk yapmalıydık.
- We should've done that sooner.
Daha çabuk gelmeliydin.
- You should've come sooner.
Tom birazdan evde olmalı.
- Tom should be home soon.
Birazdan yemek yiyeceğiz.
- We'll be eating soon.
Kısa süre içinde bir çözüm bulmamız gerekiyor.
- We need to find a solution soon.
Kısa süre içinde konuşmalıyız.
- We need to chat soon.
Tom ve Mary er geç evlenecekler.
- Tom and Mary will get married sooner or later.
Er geç farkına varacak.
- She will notice sooner or later.
Çok geçmeden şoku atlatacaktır.
- She will get over the shock soon.
Demokrat Parti'ye girdi ama oradan çok geçmeden ayrıldı.
- He entered the Democratic Party but soon left it.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
O yakında hastaneden ayrılacak.
- She will leave the hospital soon.
Niçin bana onun burada olduğunu söylemedin? Olabildiğince erkenden bilmem gerekiyordu.
- Why didn't you tell me he was here? I had to know as soon as possible!
Ses biraz sonra kayboldu.
- Soon the sound died away.
Uçak biraz sonra görüş mesafesinden çıktı.
- The airplane soon went out of sight.
O saat beşten hemen sonra geri döndü.
- She came back soon after five o'clock.
O, kazadan hemen sonra öldü.
- He died soon after the accident.
Üzgünüm sana daha erken yazamadım.
- I'm sorry I couldn't write to you sooner.
Onu ne kadar erken yaparsan, o kadar iyi.
- The sooner you do it, the better it is.
Gökyüzünün harika rengi az sonra yok oldu.
- The beautiful color of the sky soon faded away.
Az sonra çay hazırdı.
- Soon, the tea was ready.
Tom'un yakın zamanda hapishaneden çıkacağı olası değil.
- It's unlikely that Tom will get out of prison anytime soon.
Yakın zamanda eve gitmeyi planlıyor musun?
- Do you plan on going home anytime soon?
Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.
- I am a writer rather than a teacher.
O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
- He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
Güneşli havaya rağmen, hava oldukça serindi.
- In spite of the sunny weather, the air was rather chilly.
Japonca bilgim oldukça zayıftır.
- My knowledge of Japanese is rather poor.
Çabuk öğrenilirse, çabuk unutulur.
- Soon learnt, soon forgotten.
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
he had no sooner got off the bus.
I’d no sooner completed the report I was working on than my secretry put three more on my desk .
He'd no sooner begun to speak than the lights went out. = Konuşmaya başlar başlamaz ışıklar söndü.
Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir.
- Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections.
O benim oğlum değil, aksine, ben onun babasıyım.
- He's not my son, rather, I'm his father.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Ona yardım etmelisin, ve çabucak!
- You must help her, and soon!
Sana çabucak cevap vermediğim için üzgünüm.
- I'm sorry I didn't reply to you sooner.
I would sooner die than marry you!.
Oklahoma has almost, but never quite elected a Republican Governor. But in national politics the Sooner State has twice strayed from the Democratic reservation (Harding and Hoover).
He’ll turn up sooner or later.
No sooner had I started mowing the lawn than it started raining.
... and hopefully sooner than later ...
... should've done it sooner. ...