Paha biçilmez porselen parçalara ayrıldı.
- The priceless china shattered into fragments.
Bu tablo paha biçilmez antikadır.
- This table is a priceless antique.
Onun yüzündeki görünüş paha biçilemezdi.
- The look on his face was priceless.
Gerçek arkadaşlığın bedeli yoktur.
- True friendship is priceless.
Bedelini ödemek zorundasın.
- You have to pay the price.
Bu şemsiyenin ücreti nedir?
- What's the price of this umbrella?
Tom ücreti indirmeyecek.
- Tom won't lower the price.
Fiyatlar yükselmeye devam ediyor.
- Prices keep on soaring.
Herkesin bir fiyatı vardır.
- Everyone has his price.
Bunun onların istedikleri fiyata değer olduğunu sanmıyorum.
- I don't think it's worth the price they're asking.
Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.
- A man can know the price of everything and the value of nothing.
Ne pahasına olursa olsun onu satmazdım.
- I wouldn't sell that at any price.
Gerçek arkadaşlık paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
- I'll agree to the terms if you lower the price.
Lütfen her şeyin üzerine fiyat etiketlerini koymama yardım eder misin?
- Can you please help me put price tags on everything?
Başımda işlemediğim bir cinayet için bir para ödülü var.
- There's a price on my head for a murder I didn't do.
Tom satış fiyatı iyiyse iki çift ayakkabı alabileceğini söyledi.
- If the sale price is good, Tom said he might buy two pairs of shoes.
Bu yazılım paketinin tavsiye edilen perakende satış fiyatı 99 dolardır.
- This software package has a suggested retail price of $99.
Bir insan hayatı üzerine fiyat koymak zordur.
- It's difficult to put a price on a human life.
Thou damned wight, / The author of this fact, we here behold, / What iustice can but iudge against thee right, / With thine owne bloud to price his bloud, here shed in sight.