O ona karşı nazik değildi.
- She wasn't polite to him.
O, nazik olmak için öder.
- It pays to be polite.
Tom siyasete girmek istedi.
- Tom wanted to go into politics.
Ülkemin siyasetini anlamaya çalışıyorum.
- I am trying to understand the politics of my country.
Feministler tüm cinsiyetlerin siyasal, sosyal ve ekonomik eşitliğine inanırlar.
- Feminists believe in the political, social, and economic equality of all genders.
Siyasal etkinlikte bulunmak için zamanım yok.
- I have no time to engage in political activity.
Tom şapkasını çıkardı ve kibarca selamladı.
- Tom took off his hat and bowed politely.
Tom ve Mary birbirlerini kibarca selamladılar.
- Tom and Mary nodded to each other politely.
Nezaket sadece her toplumda farklı olan bir protokoldür.
- Politeness is just a protocol that is different in every society.
Bu Japon nezaketi ve Amerikan nezaketi arasındaki farktan kaynaklanmaktadır..
- This is because of the difference between Japanese politeness and American politeness.
O bütün politik gücünü kaybetti.
- He had lost all political power.
Daha sonra, diğer birçok ülkeden olanlar büyük ekonomik imkanlarla ilgili raporlar ve dini ve politik özgürlük tarafından cezbedildikleri için Amerika Birleşik Devletlerine akın ettiler.
- Later, those from many other countries flocked to the United States because they were attracted by reports of great economic opportunities and religious and political freedom.
Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
- You must be polite to your elders.
Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
- It is not polite to interrupt someone while he is talking.
Onlar siyasi sığınma aldıktan sonra vatandaş oldu.
- They became citizens after receiving political asylum.
Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.
- Winning the election was a great victory for the candidate's political party.
Bana hemen yanıt yazması inceliktir.
- It is polite of her to write me back at once.
Bu sınıftaki tüm çocuklar çok terbiyelidir.
- All the children in this class are very polite.
Onun politikaya ilgisi yok.
- He has no interest in politics.
Ülkemin politikasını anlamayı deniyorum.
- I am trying to understand the politics of my country.
Acımasız hükümetler sık sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.
- Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison.
Zalim hükümetler sık sık siyasi rakiplerini hapsederler.
- Tyrannical governments frequently imprison their political opponents.
Lincoln iyi bir siyasetçi ve akıllı bir avukattı.
- Lincoln was a good politician and a smart lawyer.
O çok akıllı bir avukat ve politikacıdır.
- He was a very smart lawyer and politician.
Hala siyasi olarak aktif misin?
- Are you still politically active?
Hâlâ siyasi olarak aktif değil misin?
- Aren't you still politically active?
Tom nazikçe içeceği kabul etti.
- Tom politely accepted the drink.
Tom'un davetini ellerinden geldiğince nazikçe reddettiler.
- They declined Tom's invitation as politely as they could.
Bana hemen yanıt yazması inceliktir.
- It is polite of her to write me back at once.
Japonlar genellikle incedirler.
- Japanese people in general are polite.
Tom onun akşam yemeği için yaptığını beğendiğini söyledi fakat o sadece kibarlık yapıyordu.
- Tom said he liked what she had made for dinner, but he was only being polite.
Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
- It is not polite to interrupt someone while he is talking.
Feministler tüm cinsiyetlerin siyasal, sosyal ve ekonomik eşitliğine inanırlar.
- Feminists believe in the political, social, and economic equality of all genders.
Birçok Amerikalı için, iki partili siyasal sistem doğal görünüyor.
- To many Americans, a two-party political system seems natural.
Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
- The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
Onun politikaya ilgisi yok.
- He has no interest in politics.
Parti liderleri siyasi reform için bir öneriyi tartışıyorlar.
- Party leaders are hammering out a proposal for political reform.
Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.
- Winning the election was a great victory for the candidate's political party.
Daha sonra, diğer birçok ülkeden olanlar büyük ekonomik imkanlarla ilgili raporlar ve dini ve politik özgürlük tarafından cezbedildikleri için Amerika Birleşik Devletlerine akın ettiler.
- Later, those from many other countries flocked to the United States because they were attracted by reports of great economic opportunities and religious and political freedom.
Tom sürekli politik olarak doğru olmaya çalışıyor.
- Tom constantly tries to be politically correct.
Tom politik olarak muhafazakârdı.
- Tom was politically conservative.
Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.
- Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
Political principles are rarely absolute, as political logic holds an imperfect result by compromise is better than a theoretically perfect abstention from the political process in the opposition.
Good political staff is hard to find, they may neither be ambitious and corrupted by power nor tempted by private sector careers.
This issue should be solved with politics, not weapons.
Favoritism is the only use of politics. Richard L Kempe.
Are you interested in politics?
- Are you concerned with politics?
Are you concerned with politics?
- Are you interested in politics?
Are you concerned with politics?
- Are you interested in politics?
Are you interested in politics?
- Are you concerned with politics?