You don't want to get lost, so take your mother's hand.
- Kaybolmak istemiyorsun, bu yüzden annenin elini tut.
We don't want to get lost.
- Kaybolmak istemiyoruz.
I don't want to lose.
- Kaybolmak istemiyorum.
I wanted to disappear.
- Ortadan kaybolmak istedim.
You have to disappear.
- Ortadan kaybolmak zorundasın.
Tom wants to disappear.
- Tom gözden kaybolmak istiyor.
Without oxygen, all animals would have disappeared long ago.
- Oksijensiz bütün hayvanlar uzun zaman önce gözden kaybolurdu.
The snow will soon disappear.
- Kar yakında kaybolacak.
Does globalisation mean the disappearance of local sluts?
- Küreselleşme, yerel fahişelerin kaybolması anlamına mı geliyor?
Tom is a person of interest in Mary's disappearance.
- Tom, Mary'nin kaybolmasında ilgi çeken bir kişidir.
Experts are worried about the loss of sea ice in the Arctic.
- Uzmanlar, Arctic'teki deniz buzunun kaybolmasından endişe ediyorlar.
The loss of their mother grieved them very much.
- Annelerinin kaybolması onları çok üzdü.
Wherever I may go, I will get lost.
- Nereye gidersem gideyim, ben kaybolurum.
I am afraid that you will get lost.
- Kaybolmuş olabileceğinden korkuyorum.
You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
- Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
I have a good sense of direction, so I don't get lost.
- Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.
You have to disappear.
- Ortadan kaybolmak zorundasın.
Just don't disappear.
- Sadece gözden kaybolma.